Türkiye Ekonomisi, 1999 ile 2002 yılları arasında, "kriz"ler yaşadı, ciddî sorunlara muhatap kaldı. DSP-MHP-ANAP Koâlisyonu, esas olarak ekonomik konulara mesâi yapmıştı.
2 Ekonomi 1999-2002
Türkiye Ekonomisi, üretim ve tüketim açısından, 1999 ile 2002 arasında neler yaşamıştı? üretim deyince, tarımsal, endüstriyel, entelektüel üretim alanlarından bahsediyoruz. ticâret, ulaşım, eğitim, ev ekonomisi gibi ekonomik faâliyet alanlarını da incelemek gerekir.
"malî kriz"in 2000 yılında iyice yaygınlaştığını yazmıştım. "malî kriz", yalnızca "parasal kriz" değildir elbette. sosyal ekonomide bir "kriz" gözlenmekteydi, sanayi işletmeleri güç duruma düşmüşlerdi, bazıları da iflâs etmek zorunda kaldılar, tarımsal üretimde "kriz" vardı, köylüler ya da üreticiler "kriz"in nedenleri değil, muhatapları olarak yaşıyorlardı. tarımsal üretimin ekonomideki ağırlığına yönelik eleştiriler, "kriz" sırasında unutuldu. ticâret de, "kriz" yaşıyordu, ihracât ile ithalât dengesi bozulmuş, dış borçlanma artmış, iç ticâret de, bankaların iflâsı ile "kriz"in yayılmasının bir kanıtı olmuştur.
Başbakan Ecevit, Doktor Kemal Derviş, Devlet Bahçeli gibi ekonomiden anlayan siyasî liderler, IMF ile, Dünya Bankası ile, bazı "zengin" devletlerle ilişkilere yönelmişler, "kriz"in Türkiye Ekonomisi'ni tümüyle iflâs ettirmesine engel olmak için siyasî, diplomatik girişimler yapmışlardır.
Ecevit'e göre, "erken seçim" kararı yanlıştı, özellikle de ekonomi açısından. Ecevit, bir yıl daha bekleyip, ekonomik programın sonuçlarını almak gerektiğini çok söylemişti, ama, iknâ edemediği gibi, 2002 Seçimleri'nde DSP oyları % 1,2'ye kadar düşmüş idi. seçmenler, "kriz"in etkisi ile, siyasî tercihlerini de değiştirmişler, sosyal demokrat oylar CHP'ye yönelmiş, DSP "kriz"in nedeni olarak algılanıp Meclis dışında bırakılmıştı.
Ecevit, bunun doğal olduğunu da sonradan söyledi, aslında, seçmenlerin yeni tercihleri doğaldı, demokrasinin de özelliği bunda idi, hükümetler seçmenlere göre yanlış yaparsa -seçmenlerin aleyhine politikalar yürütürlerse-, seçmenler de tercihlerini değiştirirler.
Ecevit, 2002 Seçimleri'nde herşeyin değişmesini, esas olarak ekonomiye bağlamıştı, "ekonomik kriz"e, hatta Doktor Kemal Derviş'in önerdiği ve uygulattığı programa bağlamıştı. Ecevit'e göre, seçmenler, Ecevit'i Kemal Derviş'e desteği nedeniyle hükümetten düşürmüşlerdi.
siyaset ile ekonomi arasındaki etkileşimlerin bir örneğini, 1999 ile 2002 arasında, DSP-MHP-ANAP Koâlisyonu sırasında yaşadık, Doktor Kemal Derviş de, bu örneği şahsında yaşadı, siyasî konular ya da siyasî karakterler ile ekonomik konular veyâ ekonomi karakterleri arasında yaşanan bir tarih.
"borsa krizi" de, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Başkanı Tuncay Artun'un vefâtına neden olacak kadar ciddî bir "kriz" idi, İMKB'deki "reform"lara rağmen, depremlerin de etkisi ile yayılan "kriz"e İMKB de muhatap kaldı, "hisse senedi piyasası" ile "para piyasası" aynı anda ciddî sorunlar yaşadılar.
BDDK'nın kuruluşu, ya da Sermaye Piyasası Kurulu'nun harekete geçirilmesi veyâ Ekonomik ve Sosyal Konsey'in kurumsallaştırılması, "ekonomik kriz"e "subjektif müdâhale"ler yapmak isteyen Başbakan Ecevit'in ekonomi kavrayışını anlamak bakımından ilginç politikalardı. Ecevit, "ekonomik kriz"e siyaset açısından yanıtlar aramış, bazı durumlarda yanıtlarında başarılı da olmuştur.
ama, "ekonomik kriz", 2002'deki seçimlerde, oyları etkiledi, ve % 50'nin üstünde bir halk desteği ile hükümet olan DSP-MHP-ANAP oyları % 15'lere kadar düştü, üç siyasî parti de Meclis dışında kaldılar.
tarım, sanayi, ticâret alanlarında iflâslar yaşandığı gibi, eğitim, ulaştırma gibi alanlardaki "ekonomi" de zarar görmüş idi, Kemal Derviş, "reel sektörler"e yöneleceğini ilân ederken, sosyal ekonomiyi yürütenlere, üreticilere, yatırımcılara yaklaşmak istemiş, onlarla düşünce alışverişi içinde ekonomi politikaları geliştirmek ve uygulamak istemişti.
deprem bölgelerinde ise, bir onarım faâliyeti vardı, yeni yapıların inşa edilmesi vardı, DSP-MHP-ANAP Koâlisyonu, deprem bölgelerindeki inşa faâliyetlerine ağırlık vermişlerdi, dış krediler aldılar, deprem bölgelerindeki halkın yeniden bir ekonomi alanı yaratmasına yardımcı oldular; bir "deprem ekonomisi" de, 1999 ile 2002 yılları arasında geçen süreyi açıklayan bir deyimdir, özellikle deprem bölgelerinde "özel bir ekonomi" kurulmuş, şirketler, bankalar, devlet kurumları, "özel önlemler" almışlardı.
IMF ile yapılan anlaşmalar da, sürekli gündemde idi!
IMF Türkiye Temsilcisi Cottarelli, Türkiye'de uzun süreler "müfettişlik" yapmıştı. Dünya Bankası yöneticileri de, Türkiye'yi yalnız bırakmamışlardı, Ecevit'i sürekli ziyâret etmişlerdi.
Ecevit, ekonomi alanında son bir öneri olarak da "Köykent Projesi"ni önermişti, bazı köylerin kentsel üretim olanakları ile bir anlamda kentleşmesi için hükümet liderlik yapacaktı. Ecevit'e göre, köyler modernleşmeli, kentlere bağımlılıktan kurtulmalı, ama kentlerin olanaklarına sahip olmalıydılar. Ecevit'in getirdiği bu öneriyi gerçekleştirme yönünde, DSP-MHP-ANAP Koâlisyonu bazı somut adımlar atmıştı.
SİNAN ÖNER
Saturday, September 17, 2011
Friday, September 16, 2011
Türkiye, 1999-2002, Bir Rapor Denemesi (1)
Türkiye'nin siyasî, ekonomik, hukuksal, kültürel, sportif, askerî, dinsel bir raporunu yazmak mümkün mü? elbette, bu, kurumsal bir çalışma olmalıdır, çeşitli uzmanların katkılarını almak doğru olur.
ama, ben, Sinan Öner's Road sayfalarında, 1999 ile 2002 arasında Türkiye'nin bir raporunu yazmayı bir ödev biliyorum, bir deneme niteliğinde olsa bile.
1 Siyaset, 1999-2002
1999'da 18 Nisan'da, Türkiye'de genel seçimler yapılmıştı!
seçimlerde, Ecevit'in liderliğindeki Demokratik Sol Parti, % 21 kadar halk desteği kazanmış, birinci parti seçilmişti. Bahçeli'nin liderliğindeki Milliyetçi Hareket Partisi, % 18 kadar halk desteği kazandı, ikinci parti seçildi. Yılmaz'ın liderliğindeki Anavatan Partisi de, % 13 kadar halk desteği kazanmıştı. üç parti, bir koâlisyon hükümeti kurdular, Ecevit Başbakan oldu, Bahçeli ve Yılmaz da Başbakan Yardımcıları oldular.
Bakanlar Kurulu'nda, Dışişleri Bakanı İsmail Cem idi, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu, Kültür Bakanı İstemihan Talay oldular, Bakanlıklar üç partinin aldığı desteğe göre paylaşıldı.
Türkiye, yeni bir durum yaşıyordu, 1991'deki DYP-SHP Koâlisyonu'ndan bugüne ilk kez bir "kriz" değil, "reform" umudu vardı.
ne var ki, öyle olmadı!
"reform"lar yapılacakken, siyasî, sosyal "kriz" derinleşti. işçi, memûr, köylü protestoları yaygınlaştı, IMF programları aleyhine toplantılar, mitingler yapıldı. Türk-İş, DİSK, Hak-İş, KESK, Kamu-Sen gibi sendikal birlikler, Emek Platformu'nda biraraya geldiler ki, aynı sırada, Başbakan Ecevit, Ekonomik ve Sosyal Konsey kurmuş, Konsey'de çalışanların da en güçlü biçimde temsil edileceğini duyurmuş idi.
Haziran, Temmuz, Ağustos 1999 tarihleri, büyük kentlerde mitingler, yürüyüşler yapıldı. ama, Ağustos 1999'da, Türk-İş Genel Sekreteri Şemsi Denizer bir suikâst sonucu vefât edince, Emek Platformu protestolarına bir süre ara verdi. Başbakan Ecevit, Şemsi Denizer'in cenâze törenlerine Bakanlar'ın katılmasını istedi, Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan'ın da katılımı ile Şemsi Denizer, Zonguldak'ta lideri olduğu madencilerin çalıştığı topraklarda gömüldü. Başbakan Ecevit, suikâstin koâlisyon'a yönelik bir saldırı olduğunu söylemişti, protestoların bir süre durmasının da faydalı olacağını belli etti.
17 Ağustos 1999'da, Gölcük-Adapazarı merkezli iki büyük deprem aynı anda oldu. onbinlerce yurttaş depremde vefât ettiler, yüzbinlerce yurttaş da yaralanmış, binlerce binâ yıkılmıştı. 17 Ağustos Depremi, DSP-MHP-ANAP Koâlisyonu açısından erken bir vedâ töreni gibi oldu. yine de, koâlisyon depremin hasarlarını gidermek için hızlı bir biçimde çalıştı, kentlerin onarılmasına liderlik yaptı.
"reform" derken, doğal felâketlerin getirdiği sosyal felâketlerle "kriz" gelmişti, 2000'de "ekonomik kriz" yayıldı, "malî kriz" derinleşti, bankalar çöktüler, iflâs ettiler, "borsa krizi" ya da "parasal kriz", "malî kriz"in bir boyutu olarak yaşandı, Türkiye, krediye, borçlanmaya, IMF ve Dünya Bankası'nın yardımlarına muhtaç kalmıştı. Ecevit, Dünya Bankası'nda çalışan eski arkadaşı Doktor Kemal Derviş'i Türkiye'ye dâvet etti, Kemal Derviş Başbakan Yardımcısı olarak Ekonomi Bakanlığı'nı devraldı.
Doktor Kemal Derviş, IMF ile yeni anlaşmalar yaptı. Dünya Bankası yardımlarını programladı. Ecevit'i de, Avrupa Birliği'ne üyelik konusundaki politikalarında cesâretlendirdi. Ecevit, Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile, Avrupa Birliği'ne aday üyelik yolunda önemli adımlar atmıştı, Türkiye, Avrupa Birliği'nin aday üyesi olmuş, koâlisyon'a Batılı destek çoğalmıştı.
ama, "işsizleşme", ya da "malî kriz"in getirdiği iflâslar, "işten çıkarmalar" da artmıştı, yüzbinlerce yurttaşın "işsiz" kaldığı basın'daki haberlerde yer aldı. şirketler, çalışanlarını azaltmış, kalanları da ücret sınırlandırmalarına mecbûr kılmıştı. fabrikalar kapanmış, binlerce işçi erken emekli olmak zorunda kalmışlardı. 2000 yılı, "kriz"in yayılması ile geçmişti.
2001'de, "siyasî kriz" ağırlaşmıştı.
Demokratik Sol Parti ile Anavatan Partisi'nde istifâlar yaşanmıştı. partiler bölünmekteydi. MHP'de de istifâlar oldu, bölünmeler tüm partilere yayıldı. Ecevit, Doktor Kemal Derviş'le 15 ay kadar çalıştıktan sonra, Derviş'in istifâsını istemişti. Doktor Kemal Derviş, 2002'de, Cumhuriyet Halk Partisi'ne üye oldu.
2002 Seçimleri'nde CHP Milletvekili seçilmişti, Doktor Kemal Derviş.
ama, 2001, tam anlamı ile bir "durgunlaşma" getirdi! "erken seçim" olacağı belliydi. halbûki, 1999'da koâlisyon kurulurken herkes ne kadar da umutlu idi!
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Ecevit arasında Millî Güvenlik Kurulu toplantılarında yaşanan gerginlikler, hatta dışa taşan karşılıklı tepkiler, "siyasî kriz"in Cumhurbaşkanlığı'nı da içine aldığını göstermekteydi. Sezer, Ecevit'e Anayasal kuralları ve ilkeleri hatırlatmış, Ecevit de, Sezer'i "küstâhlık" ve "terbiyesizlik"le suçlamıştı! sonradan gerginlikleri aşmak istedilerse de, 2001 yılında, "siyasî kriz" aşılamadı, 2002'de bir "erken seçim" olması için Cumhurbaşkanlığı da bir siyaset izledi.
2002 yılında, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, "siyasî kriz"i aşmak için yol aradığını duyurmuş idi, Demirel, TV'lerde, gazetelerde, düşüncelerini açıkladı, "erken seçim" önerdi.
MHP Lideri Başbakan Yardımcısı Bahçeli de, "erken seçim" önerince, Başbakan Ecevit, "siz bilirsiniz!" deyip Meclis'i göreve dâvet etti, "erken seçim" kararı alındı.
2002 Seçimleri'ne giderken, iç siyaset "kriz" ile koşullanmışken, dış siyasette İsmail Cem'in çabalarının da getirdiği bir umut vardı! Irak Sorunu ile ilgili İsmail Cem bazı adımlar atmıştı, bölge devletlerinin dış siyaset yöneticilerini İstanbul'da topladı, savaşın ve çatışmaların doğru bir siyaset olmadığını anlattı, demokrasi, barış, ekonomik reformlar, turizm, kültürel alışveriş gibi sosyal siyasetlerin tercih edilmesini önerdi, İsmail Cem, sosyal ve siyasî demokrasinin Ortadoğu devletleri açısından da geçerli yol olduğunu anlattı. Ecevit de, İsmail Cem'i yaptığı girişimlerde destekledi, Avrupa'ya, Amerika'ya, Ortadoğu ülkelerine, Hindistan'a geziler yaptı.
1998'de, terörist Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirilmesi, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanması, İmralı'da müebbet hapse mahkûm edilmesi ardından, Başbakan Ecevit, Irak ve öteki komşu devletler ile ilgili daha olumlu, daha "yapıcı", daha "barışçı" bir siyaset izlemeyi koâlisyon üyelerine önermiş, destek almıştı. aynı dönemde, "idâm cezâsı" da Meclis'te kaldırıldı, DSP-MHP-ANAP Koâlisyonu'nun yaptığı "adlî reform"lardan biri idi, "idâm cezâsı"nın kaldırılması.
dış siyaset, dış ekonomik ilişkiler ile etkileşim yaşıyordu, doğal ki.
kredi anlaşmaları, borçlanma, Türkiye'yi Batılı devletlere yaklaştırmıştı.
Amerika Birleşik Devletleri, 2001'de yaşadığı 11 Eylül Felâketi ardından, Türkiye ile ilişkilerine ağırlık vermişti. Başkan Bush, Başbakan Ecevit ile sürekli görüşmeler yaptı, Ecevit'i çeşitli defalar Washington'da ağırladı. ABD Dışişleri Bakanı Powell de, hem Ecevit'e, hem İsmail Cem'e şahsen de büyük bir ilgi gösterdi, koâlisyonun sürmesi yönünde düşüncelerini belli etti. Irak Sorunu ile ilgili Ecevit'in ve İsmail Cem'in izledikleri siyaset de, ABD Dışişleri Bakanlığı'nı bir süre etkilemişti. ama, 2002 Seçimleri öncesinde, Irak ile ilgili ABD ve Türkiye, birbirlerinden uzak bir siyasete yönelmişlerdir, bir nedeni, koâlisyondaki bölünmelerdir.
İran, Rusya, Ukrayna, Balkan devletleri, Çin, Japonya, Hindistan gibi devletlerle Türkiye'nin siyasî, ekonomik ve başka alanlardaki ilişkileri, Başbakan Ecevit'in liderliğindeki koâlisyon yıllarında, genellikle "ikili ilişkiler" düzeyinde yürümüş, anlaşmalar tazelenmiş, karşılıklı geziler, ziyâretler yapılmış, Birleşmiş Milletler'in çalışmalarında düşünce alışverişleri sürmüştür.
1999 ile 2002 arasında, Kıbrıs Sorunu'nda, Ecevit'in Başbakan olmasının getirdiği avantajlar yaşanmıştı!
Ecevit, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile çok eski bir dost idi, dostluğunu çeşitli alanlarda kanıtlamıştı. Rumlar'la ilişkilerinde, Ecevit, genellikle olumlu ama eleştirici idi, İsmail Cem'in Dışişleri Bakanı olması bir avantaj idi, İsmail Cem bir Yunan dostu idi, Yunanistan ile Türkiye'yi dost devletler hâline getirme siyaseti izlemekteydi. Kostas Simitis, Papandreu, Karamanlis, Bakoyannis gibi Yunan siyasetçilerle İsmail Cem'in dostlukları vardı, koâlisyonun Kıbrıs ve Ege siyasetinde bu dostlukların etkileri olmuştur. iki devletin de NATO ve Avrupa Birliği üyelikleri de, ilişkilerin olumlu bir yolda gitmesi için gereken koşulları getirmekteydi.
Türkiye'nin 1999 ile 2002 yılları arasında bir raporu niteliğinde yazdıklarımın ilk bölümünü burada bırakıyorum. öteki bölümü de, Sinan Öner's Road sayfalarında yayınlayacağım.
SİNAN ÖNER
ama, ben, Sinan Öner's Road sayfalarında, 1999 ile 2002 arasında Türkiye'nin bir raporunu yazmayı bir ödev biliyorum, bir deneme niteliğinde olsa bile.
1 Siyaset, 1999-2002
1999'da 18 Nisan'da, Türkiye'de genel seçimler yapılmıştı!
seçimlerde, Ecevit'in liderliğindeki Demokratik Sol Parti, % 21 kadar halk desteği kazanmış, birinci parti seçilmişti. Bahçeli'nin liderliğindeki Milliyetçi Hareket Partisi, % 18 kadar halk desteği kazandı, ikinci parti seçildi. Yılmaz'ın liderliğindeki Anavatan Partisi de, % 13 kadar halk desteği kazanmıştı. üç parti, bir koâlisyon hükümeti kurdular, Ecevit Başbakan oldu, Bahçeli ve Yılmaz da Başbakan Yardımcıları oldular.
Bakanlar Kurulu'nda, Dışişleri Bakanı İsmail Cem idi, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu, Kültür Bakanı İstemihan Talay oldular, Bakanlıklar üç partinin aldığı desteğe göre paylaşıldı.
Türkiye, yeni bir durum yaşıyordu, 1991'deki DYP-SHP Koâlisyonu'ndan bugüne ilk kez bir "kriz" değil, "reform" umudu vardı.
ne var ki, öyle olmadı!
"reform"lar yapılacakken, siyasî, sosyal "kriz" derinleşti. işçi, memûr, köylü protestoları yaygınlaştı, IMF programları aleyhine toplantılar, mitingler yapıldı. Türk-İş, DİSK, Hak-İş, KESK, Kamu-Sen gibi sendikal birlikler, Emek Platformu'nda biraraya geldiler ki, aynı sırada, Başbakan Ecevit, Ekonomik ve Sosyal Konsey kurmuş, Konsey'de çalışanların da en güçlü biçimde temsil edileceğini duyurmuş idi.
Haziran, Temmuz, Ağustos 1999 tarihleri, büyük kentlerde mitingler, yürüyüşler yapıldı. ama, Ağustos 1999'da, Türk-İş Genel Sekreteri Şemsi Denizer bir suikâst sonucu vefât edince, Emek Platformu protestolarına bir süre ara verdi. Başbakan Ecevit, Şemsi Denizer'in cenâze törenlerine Bakanlar'ın katılmasını istedi, Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan'ın da katılımı ile Şemsi Denizer, Zonguldak'ta lideri olduğu madencilerin çalıştığı topraklarda gömüldü. Başbakan Ecevit, suikâstin koâlisyon'a yönelik bir saldırı olduğunu söylemişti, protestoların bir süre durmasının da faydalı olacağını belli etti.
17 Ağustos 1999'da, Gölcük-Adapazarı merkezli iki büyük deprem aynı anda oldu. onbinlerce yurttaş depremde vefât ettiler, yüzbinlerce yurttaş da yaralanmış, binlerce binâ yıkılmıştı. 17 Ağustos Depremi, DSP-MHP-ANAP Koâlisyonu açısından erken bir vedâ töreni gibi oldu. yine de, koâlisyon depremin hasarlarını gidermek için hızlı bir biçimde çalıştı, kentlerin onarılmasına liderlik yaptı.
"reform" derken, doğal felâketlerin getirdiği sosyal felâketlerle "kriz" gelmişti, 2000'de "ekonomik kriz" yayıldı, "malî kriz" derinleşti, bankalar çöktüler, iflâs ettiler, "borsa krizi" ya da "parasal kriz", "malî kriz"in bir boyutu olarak yaşandı, Türkiye, krediye, borçlanmaya, IMF ve Dünya Bankası'nın yardımlarına muhtaç kalmıştı. Ecevit, Dünya Bankası'nda çalışan eski arkadaşı Doktor Kemal Derviş'i Türkiye'ye dâvet etti, Kemal Derviş Başbakan Yardımcısı olarak Ekonomi Bakanlığı'nı devraldı.
Doktor Kemal Derviş, IMF ile yeni anlaşmalar yaptı. Dünya Bankası yardımlarını programladı. Ecevit'i de, Avrupa Birliği'ne üyelik konusundaki politikalarında cesâretlendirdi. Ecevit, Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile, Avrupa Birliği'ne aday üyelik yolunda önemli adımlar atmıştı, Türkiye, Avrupa Birliği'nin aday üyesi olmuş, koâlisyon'a Batılı destek çoğalmıştı.
ama, "işsizleşme", ya da "malî kriz"in getirdiği iflâslar, "işten çıkarmalar" da artmıştı, yüzbinlerce yurttaşın "işsiz" kaldığı basın'daki haberlerde yer aldı. şirketler, çalışanlarını azaltmış, kalanları da ücret sınırlandırmalarına mecbûr kılmıştı. fabrikalar kapanmış, binlerce işçi erken emekli olmak zorunda kalmışlardı. 2000 yılı, "kriz"in yayılması ile geçmişti.
2001'de, "siyasî kriz" ağırlaşmıştı.
Demokratik Sol Parti ile Anavatan Partisi'nde istifâlar yaşanmıştı. partiler bölünmekteydi. MHP'de de istifâlar oldu, bölünmeler tüm partilere yayıldı. Ecevit, Doktor Kemal Derviş'le 15 ay kadar çalıştıktan sonra, Derviş'in istifâsını istemişti. Doktor Kemal Derviş, 2002'de, Cumhuriyet Halk Partisi'ne üye oldu.
2002 Seçimleri'nde CHP Milletvekili seçilmişti, Doktor Kemal Derviş.
ama, 2001, tam anlamı ile bir "durgunlaşma" getirdi! "erken seçim" olacağı belliydi. halbûki, 1999'da koâlisyon kurulurken herkes ne kadar da umutlu idi!
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Ecevit arasında Millî Güvenlik Kurulu toplantılarında yaşanan gerginlikler, hatta dışa taşan karşılıklı tepkiler, "siyasî kriz"in Cumhurbaşkanlığı'nı da içine aldığını göstermekteydi. Sezer, Ecevit'e Anayasal kuralları ve ilkeleri hatırlatmış, Ecevit de, Sezer'i "küstâhlık" ve "terbiyesizlik"le suçlamıştı! sonradan gerginlikleri aşmak istedilerse de, 2001 yılında, "siyasî kriz" aşılamadı, 2002'de bir "erken seçim" olması için Cumhurbaşkanlığı da bir siyaset izledi.
2002 yılında, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, "siyasî kriz"i aşmak için yol aradığını duyurmuş idi, Demirel, TV'lerde, gazetelerde, düşüncelerini açıkladı, "erken seçim" önerdi.
MHP Lideri Başbakan Yardımcısı Bahçeli de, "erken seçim" önerince, Başbakan Ecevit, "siz bilirsiniz!" deyip Meclis'i göreve dâvet etti, "erken seçim" kararı alındı.
2002 Seçimleri'ne giderken, iç siyaset "kriz" ile koşullanmışken, dış siyasette İsmail Cem'in çabalarının da getirdiği bir umut vardı! Irak Sorunu ile ilgili İsmail Cem bazı adımlar atmıştı, bölge devletlerinin dış siyaset yöneticilerini İstanbul'da topladı, savaşın ve çatışmaların doğru bir siyaset olmadığını anlattı, demokrasi, barış, ekonomik reformlar, turizm, kültürel alışveriş gibi sosyal siyasetlerin tercih edilmesini önerdi, İsmail Cem, sosyal ve siyasî demokrasinin Ortadoğu devletleri açısından da geçerli yol olduğunu anlattı. Ecevit de, İsmail Cem'i yaptığı girişimlerde destekledi, Avrupa'ya, Amerika'ya, Ortadoğu ülkelerine, Hindistan'a geziler yaptı.
1998'de, terörist Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirilmesi, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanması, İmralı'da müebbet hapse mahkûm edilmesi ardından, Başbakan Ecevit, Irak ve öteki komşu devletler ile ilgili daha olumlu, daha "yapıcı", daha "barışçı" bir siyaset izlemeyi koâlisyon üyelerine önermiş, destek almıştı. aynı dönemde, "idâm cezâsı" da Meclis'te kaldırıldı, DSP-MHP-ANAP Koâlisyonu'nun yaptığı "adlî reform"lardan biri idi, "idâm cezâsı"nın kaldırılması.
dış siyaset, dış ekonomik ilişkiler ile etkileşim yaşıyordu, doğal ki.
kredi anlaşmaları, borçlanma, Türkiye'yi Batılı devletlere yaklaştırmıştı.
Amerika Birleşik Devletleri, 2001'de yaşadığı 11 Eylül Felâketi ardından, Türkiye ile ilişkilerine ağırlık vermişti. Başkan Bush, Başbakan Ecevit ile sürekli görüşmeler yaptı, Ecevit'i çeşitli defalar Washington'da ağırladı. ABD Dışişleri Bakanı Powell de, hem Ecevit'e, hem İsmail Cem'e şahsen de büyük bir ilgi gösterdi, koâlisyonun sürmesi yönünde düşüncelerini belli etti. Irak Sorunu ile ilgili Ecevit'in ve İsmail Cem'in izledikleri siyaset de, ABD Dışişleri Bakanlığı'nı bir süre etkilemişti. ama, 2002 Seçimleri öncesinde, Irak ile ilgili ABD ve Türkiye, birbirlerinden uzak bir siyasete yönelmişlerdir, bir nedeni, koâlisyondaki bölünmelerdir.
İran, Rusya, Ukrayna, Balkan devletleri, Çin, Japonya, Hindistan gibi devletlerle Türkiye'nin siyasî, ekonomik ve başka alanlardaki ilişkileri, Başbakan Ecevit'in liderliğindeki koâlisyon yıllarında, genellikle "ikili ilişkiler" düzeyinde yürümüş, anlaşmalar tazelenmiş, karşılıklı geziler, ziyâretler yapılmış, Birleşmiş Milletler'in çalışmalarında düşünce alışverişleri sürmüştür.
1999 ile 2002 arasında, Kıbrıs Sorunu'nda, Ecevit'in Başbakan olmasının getirdiği avantajlar yaşanmıştı!
Ecevit, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile çok eski bir dost idi, dostluğunu çeşitli alanlarda kanıtlamıştı. Rumlar'la ilişkilerinde, Ecevit, genellikle olumlu ama eleştirici idi, İsmail Cem'in Dışişleri Bakanı olması bir avantaj idi, İsmail Cem bir Yunan dostu idi, Yunanistan ile Türkiye'yi dost devletler hâline getirme siyaseti izlemekteydi. Kostas Simitis, Papandreu, Karamanlis, Bakoyannis gibi Yunan siyasetçilerle İsmail Cem'in dostlukları vardı, koâlisyonun Kıbrıs ve Ege siyasetinde bu dostlukların etkileri olmuştur. iki devletin de NATO ve Avrupa Birliği üyelikleri de, ilişkilerin olumlu bir yolda gitmesi için gereken koşulları getirmekteydi.
Türkiye'nin 1999 ile 2002 yılları arasında bir raporu niteliğinde yazdıklarımın ilk bölümünü burada bırakıyorum. öteki bölümü de, Sinan Öner's Road sayfalarında yayınlayacağım.
SİNAN ÖNER
Thursday, September 15, 2011
Anayasa Mahkemesi'nde Haşim Kılıç'ın Başkanlığı
Anayasa Mahkemesi'nde yeni seçimler yapıldı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Yüksek Hâkim Haşim Kılıç'ın duyurduğuna göre, Başkanlık seçimlerinde, oyların çoğunluğunu Haşim Kılıç kazandı, üç buçuk yıl daha -65 yaş sınırına kadar-, Yüksek Hâkim Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak Anayasal ödevlerini yerine getirecek.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ı, Anayasa Mahkemesi Üyeleri'ni kutlarım. seçimlerin faydalı olmasını dilerim, hem Yüksek Yargı açısından, hem de halkın hukuksal sorunlarının aşılması açısından.
Anayasa Mahkemesi, Türkiye'ye 1961 Anayasası ile gelmişti, başka ülkelerde benzerleri vardır.
Anayasa Mahkemesi, 50 yaşında!
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay gibi Yüksek Yargı kurumları arasında yer alır, ama, Yargı'nın en yüksek mevkii'dir.
SİNAN ÖNER
Anayasa Mahkemesi Başkanı Yüksek Hâkim Haşim Kılıç'ın duyurduğuna göre, Başkanlık seçimlerinde, oyların çoğunluğunu Haşim Kılıç kazandı, üç buçuk yıl daha -65 yaş sınırına kadar-, Yüksek Hâkim Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak Anayasal ödevlerini yerine getirecek.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ı, Anayasa Mahkemesi Üyeleri'ni kutlarım. seçimlerin faydalı olmasını dilerim, hem Yüksek Yargı açısından, hem de halkın hukuksal sorunlarının aşılması açısından.
Anayasa Mahkemesi, Türkiye'ye 1961 Anayasası ile gelmişti, başka ülkelerde benzerleri vardır.
Anayasa Mahkemesi, 50 yaşında!
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay gibi Yüksek Yargı kurumları arasında yer alır, ama, Yargı'nın en yüksek mevkii'dir.
SİNAN ÖNER
Subscribe to:
Posts (Atom)
About Me
- Sinan Öner
- Mersin, Türkiye
- Historian, Poet, Translator, Novelist, Cinema Writer