Tuesday, December 27, 2011

İtalyan Rönesansı ve Kapitalizm

İtalyan Rönesansı Tarihi ile Kapitalizmin Tarihi arasındaki ilişkileri, farklı kaynaklardan okumuştum geçmişte, ama, son yıllarda yeni kaynak eserler yazılıyor bu alanda, yeni bilgiler üretiliyor, hem tarihçilerce, hem de edebiyat yazarlarınca.
meselâ, Yazar Profesör Umberto Eco'nun bu alanda yazdığı eserler, tüm dünyada ilgi yaratmış eserlerdir, Türkçe'ye de çevrilmişti Eco'nun eserleri.
İtalyan Rönesansı Tarihi ile ilgili sinema filmleri, belgesel filmler, müzecilik eserleri de az değildir. Da Vinci, Dante, Michelangelo, Petrarca gibi Rönesans Dönemi İtalyan sanatçıların eserleri tüm dünyada yayınlanıyor, haklarında biyografiler yazılıyor, üniversitelerde sempozyumlar toplanıyor.
İtalyan Rönesansı, bir yandan "şehir devletleri"nin yaygın olduğu, bir yandan da "burjuva sınıfı"nın yetiştiği bir alanda ve bir dönemde yaşanmıştı. "şehir devletleri"nde, "burjuva sınıf"ın öteki sosyal sınıflarla koâlisyon yaparak yönettiği şehir meclisleri vardı. "toprak sahipleri sınıfı" ile "burjuva sınıf"ın anlaştığı, ama, "köylüler" ile "işçi sınıfı"nın da yönetime katıldıkları bir dönemdi, İtalyan Rönesansı Dönemi. "rahipler sınıfı" da, "şehir devletleri"ndeki "demokrasi"yi ya da "burjuva özgürlükler"i desteklemişlerdi çoğunlukla.
İtalyan Rönesansı sırasında, savaşlara bir süre ara verilmişti, sanat, bilim, spor, "maddî üretim", zanaat, tarım, siyaset gibi alanlarda üretim yaygınlaşmıştı, halk, birbiri ile savaşmadan yaşamak yolunu seçmişti.
İtalyan Rönesansı ile İtalyan Kapitalizmi arasındaki ilişkileri anlamadan modern dünya kapitalizmini de anlamak güçtür, Sanayi Devrimi'ne, 18. ve 19. Yüzyıl'ın siyasî devrimlerine kadar giden süreçte, en önemli dönemlerden biri, İtalyan Rönesansı Dönemi idi ki, kapitalizm de ilk kez İtalyan "şehir devletleri"nde uygulanıyor, yayılıyor, kapitalizmin kurumları oluşturuluyordu. meselâ, bankalar, bankerler, borsalar, fabrikalaşma yolundaki manüfaktürler, İtalyan Rönesansı Dönemi'nde yaygınlaşmıştı, 13., 14. ve 15. Yüzyıl'larda.
Da Vinci, Michelangelo gibi ressamlar, heykeltraşlar, mimarlar, mühendisler, İtalyan "şehir devletleri"nin çevresel özelliklerini değiştirmişlerdi bu dönemde. "kilise" de, ressamların, heykeltraşların, mimarların, mühendislerin eserlerine muhtaç idi. Dante, Petrarca gibi yazarlar, şairler de, İtalyan "şehir devletleri"nin halklarının zihinlerini eğitici eserler yaratmışlardı, İtalyanca, Latince, Eski Yunanca gibi dillerde eserler yazarak dillerin de geliştirilmesine liderlik yapıyorlardı. Dante, "İlâhi Komedya" ile dünya edebiyatının doruklarında idi, yüzyıllar sonra, hâlâ Dante'nin eserleri ile yaşıyor insanlık.
bir yandan da, eğitim kurumları oluşturuluyordu, İtalyan Rönesansı Dönemi'nde, okullarda sanat, bilim, felsefe, din, ekonomi gibi alanlarda eğitici faaliyetler yapıyorlardı.
İtalyan Rönesansı'nın bir özelliği de, eski edebiyatların, eski felsefelerin canlandırılması idi, Eski Roma ve Eski Yunan eserleri yeniden yayınlanıyor, yeniden yorumlanıyor idi. Platon, Aristoteles, Epikuros, Herakleitos, Plotinos, Herodotos, Homeros, Tacitus, Terentius, Lukianos, Laertius, Sophokles, Aristophanes, Horatius gibi eski filozofların eserleri, İtalyan Rönesansı sırasında yeniden yayınlanıp okunmuşlardı.
İtalyan Rönesansı eserleri tüm dünyaya yayılmıştı bir süre sonra. kapitalizm de, İtalyan "şehir devletleri" ile kalmadı, tüm Avrupa'ya yayıldı, önce Hollanda, Danimarka, İspanya, sonra da İngiltere, Fransa, Portekiz, Macaristan, Avusturya gibi ülkelere yayıldı, "feodalizm" ile "kapitalizm" arasında, yüzyıllar süren bir rekâbet, bir savaş yaşandı. "kilise" de, "toprak sahibi feodal sınıflar" ile "kapitalist burjuva sınıflar" arasındaki rekâbette yer almıştı.
İtalyan Rönesansı Tarihi ile ilgili kaynakları araştırmak, okumak, Türkiye'nin kültür tarihini ve Türkiye Kapitalizmi'nin tarihini anlamak için de zorunlu bir ödevdir. İtalya'dan Osmanlı ülkesine gelen Galatalılar, Venedikliler ve Cenevizliler, Osmanlı Kapitalizmi'ne, Osmanlı "şehir ekonomileri"ne "sponsorluk" yapmışlardı. İstanbul'un banker kapitalist Galatalılar'ı, Cenevizlileri, Osmanlı Kapitalizmi'nin ilk büyük malî faaliyetlerinde yer almışlardı.
manevî kültür, sanat ve bilim ile ekonomi, ticâret ve maliye arasındaki ilişkileri anlamak için de, İtalyan Rönesans Tarihi ile İtalyan Kapitalizmi Tarihi'ni Osmanlı Kapitalizmi Tarihi ile karşılaştırmak gerekir. bir yanda, "şehir devletleri"nden oluşmuş bir İtalya, bir yanda, "çok milletli", "şehir ekonomileri"ne ve "şehir kültürü"ne bağlı bir Osmanlı ülkesi.
Fatih Sultan Mehmet, bu bağı daha 15. Yüzyıl'da anlamış, İtalya'dan konuklar ağırlamış, İtalyanca çalışmış, Osmanlılar ile İtalyanlar'ı birbirine yaklaştırmak için çaba harcamıştı.
ama, İtalyan Kapitalizmi, çok erken yüzyıllarda gelişirken, Türkiye Kapitalizmi -öncesinde Osmanlı Kapitalizmi- çok geç yüzyıllarda gelişmişti.
İtalyan Rönesansı'nın, insanı, yalnız bir üretim gücü, bir piyasa müşterisi ya da bir memûr olarak değil, farklı yetenekleri ile, sanatsal, estetik, bilimsel, dinsel, felsefî yetenekleri kavramış olması, dünyanın geleceğinde de etkileyici bir tarihsel kalıt olarak fark edilecek. dünyayı yok olmaktan ya da sefâletten kurtaran bir kalıt da, İtalyan Rönesansı'dır.
SİNAN ÖNER

Tuesday, December 20, 2011

Doğu Avrupa'da Demokrasi Tarihine Bir Bakış

Çek Cumhuriyeti Eski Cumhurbaşkanı Vaclav Havel'in ölümü ile, Doğu Avrupa'da "merkeziyetçi sosyalizm"den "demokratik sosyalizm ile demokratik kapitalizmin sentezi"ne geçişin önemli bir liderini yolcu ediyoruz. Vaclav Havel, Türkiye'ye de demokrasiyi önermiş, bir çok okuruna ve izleyicisine düşüncelerini anlatmış bir yazar ve devlet adamı idi.
Doğu Avrupa'da demokrasi tarihine bir bakmakta yarar var, Havel'i yolcu ederken.
1945'de, İkinci Dünya Savaşı, Sovyetler Birliği, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, "De Gaullecü" Fransa ve başka demokrasi devletlerinin zaferi ile sonuçlanınca, dünyada bir demokrasi akımı yayılmıştı. bir yandan, eski dikta rejimleri yerine demokratik rejimler kurulmuş, bir yandan da yeni demokratik ve sosyalist devletler kurulmuştu. Türkiye'de de, 1946'da "çok partili rejim"e geçilmişti. Balkanlar'da yeni devletler kuruldu, Doğu Avrupa'da Sovyetler Birliği'nin liderliğinde yeni devletler kuruldu, bazı eski devletlerin de rejimleri değiştirildi, demokrasiye geçildi.
meselâ, Almanya ikiye bölünmüştü, Federal Almanya Cumhuriyeti ile Demokratik Almanya Cumhuriyeti olarak. İtalya'da Hristiyan Demokrat-Komünist Koâlisyonu kurulmuş, "faşizm"den "demokrasi"ye geçilmişti. Fransa'da, Mareşal Petain Hükümeti yıkılmış, De Gaulle'ün liderliğinde yeni bir Fransa kurulmuştu. Macaristan'da, Polonya'da, Çekoslovakya'da, Romanya'da, Bulgaristan'da "sosyalist cumhuriyetler" kuruldu. Balkanlar'da, Sırbistan, Makedonya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek gibi devletlerin birliği ile, Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti, Mareşal Tito'nun liderliğinde kurulmuştu. Yunanistan'da da, demokrasiye geçilmişti. İspanya'da, Franco Rejimi bir süre daha sürecekti. Portekiz'de de, bir süre sonra Salazar Diktatörlüğü kuruldu. Avrupa'da, ne yazık ki, Portekiz ve İspanya'da, 1945 sonrasında da diktâ rejimler sürmüştür. demokrasi, ancak 1970 ile 1980 arasında kurulmuştu, Portekiz ve İspanya'da. Asya'da, yeni demokratik ve sosyalist devletler kuruldu, İkinci Dünya Savaşı sonrasında. 1949'da, Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu. aynı yıllarda, Hindistan'da Gandhi'nin liderliğinde demokratik bağımsız bir devlet kuruldu, "kolonicilik" terk edildi. aynı dönemde, Afrika'da bir çok halk, "kolonicilik"ten kurtuldular, bağımsız devletler olarak yaşamaya başladılar. Güney Afrika'da ise, "ırkçı bir rejim", 1990'lara kadar geçerli oldu. ama, Kuzey Afrika ülkelerinde, bağımsız devletler kuruldu, çoğu da demokrat ya da sosyalist liderlerin çabaları ile kurulmuştur.
Doğu Avrupa'da, 1946 ile 1991 arasındaki "sosyalizm tarihi", 1991'den bugüne kadar bir "demokrasi tarihi"ne dönüşmüştür, 1946 ile 1991 arasında Doğu Avrupa devletleri "kapitalizm"den uzaklaşmayı seçmişlerdi, ama, 1991'den itibâren "kapitalizm"le uzlaşmayı ya da "demokratik, sosyal bir kapitalizm" kurmaya girişmişlerdir. Doğu Avrupa'daki siyasî partiler de değiştiler, çoğunun adları değişti, programları değiştir, tüzükleri değişti, yapıları ve kadroları yenilendi, yeni siyasî kurumlar oluşturulurken, Avrupa Birliği'ne de uyumlu bir Doğu Avrupa'nın, Batı Avrupa ile uzlaşmış bir Doğu Avrupa'nın oluşturulması için çaba harcandı.
işte, Çekoslovakya'da Vaclav Havel, Polonya'da önce Jaruzelcki, sonra da Lech Walesa, Bulgaristan'da Jelev ve Stayanov, Romanya'da İliescu, Arnavutluk'ta Nano ve Berişa gibi yeni devlet adamları, yeni liderler yetiştiler. eski liderler çoğu ülkede yönetimden uzaklaştırıldılar. Demokratik Almanya'da Honecker yönetimden uzaklaştırılırken, bir süre sonra, Federal Almanya ile Demokratik Almanya, tek Almanya olarak birliği sağladılar, Helmut Kohl'ün liderliğinde. bu değişmelerde, Sovyetler Birliği'nde, Gorbachev ve Yeltsin'in lider oldukları Perestroyka ve Glasnost politikalarının önemli bir esin kaynağı olduğu, somut olarak da Sovyet devlet adamlarının yeni önerileri, yeni tezleri ile Doğu Avrupa'nın yenilendiği bir gerçek idi.
1991'de, Sovyetler Birliği de dağıldı, önce Gorbachev, Honecker gibi yönetimden uzaklaştırıldı, sonra da Sovyet Devletleri'nin çoğu Bağımsız Devletler Topluluğu'nu kurdular, Sovyet Rejimi de terk edildi, yeni demokrasiler, bağımsız devletler kuruldu. Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Belarusya, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan gibi bağımsız devletler kuruldu, yeni yasalar yaptılar, demokrasiye yöneldiler. bu yeni devletlerin liderleri, daha çok eski Sovyet yöneticilerdi, Yüksek Sovyet üyeleri idiler. böylece, Doğu Avrupa ve Asya'da, 1985'ten itibâren bir "demokrasi tarihi"nden bahsetmek doğaldır. Sovyet "merkeziyetçi rejim"inden, "demokratik bağımsız rejimler"e geçiş sağlandı.
Vaclav Havel, Doğu Avrupa'daki değişimlerin, sosyal sorunlara neden olmadan, yeni sosyal kavgalara ve gerginliklere neden olmadan gerçeklemesi için çaba harcamış bir liderdi.
2012'ye yaklaşırken, önümüzdeki yıllarda, Doğu Avrupa'da ya da Asya'da neler olacağını önceden bilmek mümkün değildir. hâlâ, bir değişim akımı, bir demokrasi akımı, bir yenilenme akımı vardır, hâlâ, Doğu Avrupa'da ve Asya'da, eski Sovyet ya da eski sosyalist ülkelerde, siyasî akımlar, sosyal demokrasi ve yeniden yapılanma yönünde sosyal çabalar sürmektedir, yönetimlerin yönetilen çoğunluklara yanıt vermeleri için hâlâ birtakım talepler sosyal alanda ya da siyasî alanda belirmektedir. Avrupa Birliği, bu anlamda, Batı Avrupa ile Doğu Avrupa arasındaki ilişkilerin tarihinin bir gerçekleşmesi olarak yürümektedir.
SİNAN ÖNER

Sunday, December 11, 2011

Avrupa Birliği="Para Birliği"="Devletler Birliği"

Avrupa Birliği, aylardır, "para birliği" ve "devletler birliği" olmak özelliklerinin getirdiği sorunları yaşıyor, tartışıyor. Avrupa Birliği, hem bir "parasal birlik", bir "Euro Birliği", hem de bir "siyasî birlik", "devletler birliği". Avrupa Birliği'ne üye devletlerin yaşadığı "ekonomik", "malî", "ticarî" sorunlar, Avrupa Birliği'nin "hukuk birliği" olarak, bir "siyasî birlik" olarak ödevler yüklenmesine neden oluyor, Avrupa Birliği üyesi devletlerin birbirlerine karşı sorumluluklarını tartışmalarına neden oluyor.
geçenlerde, Yunanistan ile Avrupa Birliği üyesi öteki devletler arasında "Euro", "krediler", "borçlanma", "kamusal harcamalar" gibi konularda tartışmalar yaşandı. Avrupa Birliği üyesi bir devlet olarak Yunanistan, yaşadığı ekonomik ve malî sorunları aşmak için Avrupa Birliği üyesi öteki devletlerden yardım istedi, hatta Yunanistan Başbakanı Papandreu -şimdi Başbakan değil-, Avrupa Birliği üyesi öteki devletlerin yöneticileri ile yaptığı görüşmelerde, Yunanistan'ın üyeliğini de tartışmak zorunda kalacaklarını söyledi. sonunda, Yunanistan'da hükümet değişti, bir ekonomist, Papadimitriu, Yunanistan Başbakanı olarak yeni bir hükümet kurdu. ama, Avrupa Birliği üyesi devletler de, "Euro", "para birliği", "kredilendirme dağılımı", "kamu ekonomileri" ve başka konularda tartışmalar yapmak zorunda kaldılar. Avrupa Birliği üyesi devletler arasında hükümetleri değişen başka ülkeler de vardı, İspanya'daki seçimleri muhafazakârlar kazandı, Rajoy, yeni hükümeti kurma ödevini yüklendi. İtalya'da, Berlusconi istifa etti, Mario Monti İtalya Başbakanı olarak yeni bir hükümet kurdu. Portekiz'de de yeni bir hükümet kuruldu.
Avrupa Birliği, bir "para birliği" ve bir "devletler birliği" olarak gerçekleşmiş bir birlik. "Euro"nun "tek para birimi" olarak seçilmesi, birtakım sorunlara neden oldu. İngiltere, hâlâ "tek para birimi"ne geçmedi, "Euro"yu değil, hâlâ "Sterlin"i kullanıyor. bazı Avrupa Birliği üyesi devletler de, "Euro" konusunda tartışıyorlar hâlâ.
daha önce, Avrupa'nın farklı devletleri, asırlarca farklı para birimleri kullanmışlardı. Alman Markı, Fransız Frangı, İtalyan Lireti, Hollanda Florini, Danimarka Kronu gibi millî para birimleri, dünya ekonomisini yönetmişlerdi, Amerikan Doları, Sovyet Rublesi, Japon Yeni, Suudi Arabistan Riyali gibi öteki millî para birimleri ile. ama, Sovyetler Birliği'nin dağılması ile, millî para birimleri Asya'da, Doğu Avrupa devletlerinden yeniden yayıldı, gündeme geldi, kabûl edildi. bir yandan böyle bir gerçek varken, Avrupa Birliği kuruldu, "Euro", Avrupa Birliği'nin "tek para birimi" olarak kabûl edildi. Avrupa'daki malî eğilimler ile Asya'daki malî eğilimler birbirinden farklıydı. bir yandan birlikleşme eğilimi güçlenirken, bir yandan da eski birlikler dağıldı, millî devletler kuruldu, millî para birimleri güçlendirildi. dünya ekonomisi, genel olarak birlik eğilimi ile koşullanamadı yine de, çünkü özellikle Asya'da, bir dağılma ve farklılaşma eğilimi ekonomileri koşullandırdı.
Avrupa Birliği'nin, geçmişte, "kapitalist ekonomiler" ve "sosyalist ekonomiler" olarak bölünmüş olması da, tarihsel bir koşullanma olarak bugünün koşullarını etkiliyor. Avrupa Birliği üyesi devletlerin, geçmişte "kapitalist" ve "sosyalist" devletler olarak yaşamış olmaları gerçeği, "para birliği" tartışmalarına da yansıyor. dünya ekonomisi, yalnız bir "dünya kapitalizmi" olarak yaşanmıyor bugün, Avrupa Birliği'nin siyasî ve hukukî özellikleri de, "sosyalist" özellikler barındırıyor yapısında. Avrupa Birliği'nin bir "sentez" olma özelliği de, bir süre için geçerlidir. Hegelci deyimlerle yaklaşınca, "tez" dönemi, 19. Yüzyıl'daki "sanayici kapitalizm" dönemi idi, Avrupa devletleri açısından, "antitez" dönemi, 20. Yüzyıl'ın "savaş ekonomileri ve sosyal demokrasinin ve sosyalizmin yayılması" dönemi idi, şimdi de bir "sentez" yaşanıyor, "kapitalizm ile sosyalizmin sentezi" dönemi".
Avrupa Birliği üyesi devletler arasındaki tartışmaları izlerken, Avrupa Birliği'nin, Asya'da bir dağılma ve farklılaşma yaşanırken, bir birlik ve benzerleşme eğilimini güçlendirmesindeki yenilikçi ve reformcu özelliği de fark etmek gerekir. Avrupa Birliği, hem dünya ekonomilerinin ve dünya siyasetinin dağılmasına bir tepki olarak, hem de geçen asırda icat edilmiş bir icat olarak, hem siyasî ve felsefî bir tepki, hem de ekonomi bilimi açısından bir icat olarak, kavranması gereken bir birlik, bir gerçek, bir tarih.
SİNAN ÖNER

About Me

My photo
Mersin, Türkiye
Historian, Poet, Translator, Novelist, Cinema Writer