Thursday, February 27, 2014

2014'te Birinci Dünya Savaşı'nı Hatırlamak

2014 yılında ilerliyoruz, işte Mart 2014 geldi, geliyor.
yıllar, başka yılları çağrıştırıyor, yıllar, "tarihte bugün"ü hatırlatıyor.
2014 deyince, 1914'ü hatırlarız.
1914'te, Birinci Dünya Savaşı başlamıştı. 
Birinci Dünya Savaşı, hatırlamaya değer miydi, savaşların da dünyayı değiştirdiği belli, hele Birinci Dünya Savaşı dünyayı çok değiştirmişti. savaşlar, insanların önlerine yeni durumlar, yeni olgular ve yeni ödevler getirir. insanlığın yaşadığı en korkunç sınavlar, savaşlardır belki.
1914'ü hatırlamanın yararları vardır.
Birinci Dünya Savaşı neden olmuştu? neden, büyük ve küçük devletler, birbirlerine düşmüşlerdi, neden birbirlerine korkunç silâhlarla saldırmışlardı?
2014 yılında, hâlâ bazı savaş olasılıkları var ya da bazı ülkelerde çatışmalar veya savaşları çağrıştıran olaylar var. işte Suriye, işte Irak. Ukrayna gibi ülkelerdeki iç çatışmalar ise insanın sinirlerini yoruyor. Kafkasya'da geçen yıllarda yaşadığımız savaşların Ukrayna gibi ülkelerde yaşanmasını hiç istemiyoruz.
savaşlar, çoğu zaman, istenmeyen olaylarla başlar. önceleri savaşları kimsenin istemediği sanılırken, savaşlar başladığında, Birinci Dünya Savaşı'ndaki gibi binlerce, hatta milyonlarca insanın savaşlara katıldığı gözlenir.
1914'te Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce, dünyanın farklı kentlerinde uluslararası toplantılar, konferanslar yapılmıştı. bunlardan bazılarını, 2. Enternasyonal hazırlamıştı, İsviçre'de yapılan uluslararası toplantılarda, dünya sosyalistleri arasında çelişkiler oluşmuştu. Alman sosyalist Kautsky, bir dünya savaşının olası yararlarını savunurken, Rus Marxist Lenin ve Alman sosyalist Rosa Luxemburg, bir dünya savaşının hiç bir yararı olmayacağını ve dünya halklarına büyük zararlar getireceğini söylemişlerdi. 1914'te, Birinci Dünya Savaşı başladığında, 2. Enternasyonal bir anlamda dağılmıştı, her ülkenin sosyalistleri farklı düşünüyorlar ve farklı davranıyorlardı.
Birinci Dünya Savaşı'na karşı çıkanlar kadar, Birinci Dünya Savaşı'nı savunanlar vardı.
dünya savaşları, 20. Yüzyıl'ın savaşları idi, ama, daha önceki yüzyıllardaki savaşlar arasında dünyayı etkileyen savaşlar vardı. "koloni savaşları", ya da "din savaşları" gibi.
Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra, bir çok sosyal bilimci ve tarihçi, Birinci Dünya Savaşı'nın nedenleri üzerine araştırmalar yaptılar ve yazılar yazdılar. Birinci Dünya Savaşı'nın, 19. Yüzyıl'a giden nedenleri vardı. hatta, 19. Yüzyıl'da yaşayan bazı filozoflar, dünya savaşı olasılıklarını düşünmüşlerdi. savaşların nedenleri, kimi zaman, "uzun dönemli" bir tarih içinde oluşurlar. 
Birinci Dünya Savaşı'nın nedenlerini, "Sanayi Devrimi"nin başladığı yıllarda, "kolonici" yayılma yıllarında, ya da "kapitalizm"in bir dünya kapitalizmi haline geldiği yıllarda araştırmak olanaklıdır. 
dünya kapitalizminin "eşitsiz gelişme"si ile ilgili bir çok tarihçinin araştırmaları vardır.
2014 deyince, "1924 Anayasası"nı, 1934'te yayınlanan "Soyadı Kanunu"nu, 1974 Kıbrıs Harekâtı'nı hatırlarız. Marx'ın "1844 Elyazmaları"nı hatırlarız, 1794 İstanbul Depremi'ni hatırlarız, 2014'teki "4" rakamına uyaklı yılları düşünürken.
tarih kitaplarında, çok daha ayrıntılı hatırlamalar vardır, çok daha ilginç tarihler vardır. "kronolojik" bir yolculuk, bu alanda insanı bilgilendirir.
ben, daha çok, 1914-1918 yılları arasında yaşanmış Birinci Dünya Savaşı'ndan insanlığın hâlâ dersler alması gerektiğini düşündüğüm için, 2014 yılında 1914 yılını hatırlıyorum. ben de, bazı şeyleri hâlâ bilmiyorum, Birinci Dünya Savaşı ile ilgili; Birinci Dünya Savaşı ile ilgili araştırmalar yapmaya hâlâ ihtiyacım var.
Birinci Dünya Savaşı ile dünya değişirken, çok geçmeden, yeni devletler ya da devlet birlikleri kuruldu dünyada. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'nda yıkılması bile çok önemli değil mi, öbür bir çok devletlerin yanı sıra? Türkiye Cumhuriyeti, bu yıkılışın ardından kurulmuştu.
2014 yılında ilerliyoruz, işte Mart 2014 geliyor.
Türkiye, Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'nda yaşadıklarından dersler almıştı ve İkinci Dünya Savaşı'na katılmamıştı. 
bu dersler, 2014'te hâlâ geçerlidir: Türkiye, herhangi bir savaşa girmeden, 21. Yüzyıl'ı aşmalıdır.
SİNAN ÖNER




Thursday, February 20, 2014

Ukrayna'da Şiddet ve Politik Kriz

Ukrayna'da "olaylar" sürüyor, hatta Kiev'deki gösteriler sırasında onlarca kişinin öldüğü, yüzlerce yaralı olduğu haberlerde yer alıyor.
Ukrayna'daki "çatışma"ların Avrupa Birliği ile Rusya Federasyonu arasındaki farklardan ya da çelişkilerden de kaynaklandığı yönünde haberler var.
gerçek durum nedir Ukrayna'da?
Ukrayna'nın bir tarihçesi, her şeyi açıklamaya yeterlidir.
Ukrayna'daki politik sorunlar, Sovyetler Birliği yıllarına kadar gider. "anti-sovyetizm", "anti-sosyalizm" gibi akımlar, daha Sovyet yönetimi yıllarında Ukrayna'da yaygındı. Sovyet yazar Şolohov'un "Uyandırılmış Toprak" romanında anlattıklarını hatırlayınca, Ukrayna'daki politik çelişkileri anlamak daha olasıdır.
daha sonra, "Çernobil Olayı" sırasında, Ukrayna ile Sovyet Rusya arasındaki farklılıklar iyice belirginleşmişti. Ukrayna'da, "anti-Sovyet" bir "muhalefet", daha, Sovyetler Birliği Başkanı Gorbachev'in "Perestroyka" ve "Glasnost" politikalarını önerdiği yıllarda yaygınlaşıyordu.
bir süre, Ukrayna'yı Leonid Kravcuk ve Leonid Kucma yönetmişlerdi, iki lider de Sovyet Rusya ile iyi ilişkiler yürütüyorlardı, Ukrayna ile Rusya'nın Sovyetler Birliği'ndeki konumlarını sürdürmeleri yönünde politika yapıyorlardı.
ama, sonra, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, Ukrayna'da politik farklılıklar ve çelişkiler çoğaldı ve yaygınlaştı.
NATO'ya üyelik kararı, Ukrayna'nın geleceğini etkileyecek önemde bir karardı, yıllarca Varşova Paktı'nın liderlerinden biriyken, Ukrayna, şimdi de, NATO Paktı'nın üyesi olmaya karar vermişti.
NATO ile eski Sovyet devletleri arasında bazı çelişkiler olması doğaldı.
Ukrayna'da, on yıl kadar önce, bir "Turuncu Devrim" oldu ve Yuşçenko yönetimi Ukrayna'nın yönetimini aldı, Timoshenko, Yanukovich gibi yeni politik liderler, Ukrayna'yı Batı Avrupa'ya yaklaştırma yönünde politikalar seçmişlerdi.
Ukrayna'da, politik çelişkilerin, bugünkü gibi şiddetli "olaylar"a ve "anti-demokrat" akımların yaygınlaşmasına neden olacağını tahmin etmek olanaklı mıydı?
Ukrayna'nın NATO'ya üyelik kararı yanlıştı!
Ukrayna, Avrupalı bir devlet olmak için NATO üyesi olmak zorunda değildi.
"Çernobil Olayı" ile ilgili sorular yanıtlanmamışken, Ukrayna'nın Rusya ile ve öbür eski Sovyet devletleri ile uzaklaşması ve NATO'ya üye olması, çeşitli açılardan yanlıştı, politik açıdan yanlıştı, Ukrayna'da demokrasinin yerleşmesi açısından yanlıştı, ekonomik açıdan yanlıştı, kültürel açıdan yanlıştı, Ukrayna'nın tarihsel ve coğrafî yapısı açısından yanlıştı ve "etik" açıdan yanlıştı.
Ukrayna'daki "olaylar"ı Ukrayna halkı ile, Ukrayna tarihi ile bağdaştırmak olanaksızdır.
Alman filozof Hegel, 19. Yüzyıl'da, yazdığı "Tarih Felsefesi" kitabında, "tarihten ders almak olanaksızdır" gibi bir cümle yazmıştı, ama, aynı Hegel, aynı kitapta, "dünyayı akıl yönetir" diye yazmıştı. Ukrayna'da, "akıl" nerede ve kimlerde?
Ukrayna, "akıl" güçlerini başka devletlere ya da başka devletlerin yöneticilerine devredemez, böyle bir "transfer" olanaksızdır. Ukrayna, "Ukrayna aklı" ile, Fransız filozof Rousseau'nun yazdığı gibi, yeni bir "sosyal sözleşme" yazmak ve uygulamak zorunda.
Ukrayna'da yeni bir "sosyal sözleşme" kabûl edilmezse, "olaylar"ın ne zamana kadar süreceğini tahmin etmek kolay değildir, doğrusu, Ukrayna'daki politik sınıfların yeni bir "sosyal sözleşme" hazırlamaları ve yeni bir "sosyal uzlaşma"nın koşullarını oluşturmalarıdır.
SİNAN ÖNER

Saturday, January 4, 2014

Nelson Mandela ile "Irkçılık"tan Demokrasi'ye Güney Afrika

MANDELA
Güney Afrika eski Cumhurbaşkanı, Afrika Ulusal Kongresi eski Başkanı Nelson Mandela, Aralık ayında, Güney Afrika'da, 95 yaşında vefat etti.
Mandela, Güney Afrika'daki "ırkçı rejim"i aşmak ve Güney Afrika'da demokrasiye geçmek için, gençlik yıllarından beri çalışıyordu. bu nedenle, Afrika Ulusal Kongresi yöneticiliği sırasında, yirmi dokuz yıl kadar hapishanelerde kalmıştı. Mandela, tüm dünyada, "ırkçılık karşıtı" hareketlerin manevî liderlerinden biri olmuştu. Amerika'da, Malcolm X., Martin Luther King, Asya'da Mahatma Gandhi, Latin Amerika'da Allende, Afrika'da Lumumba, Nyerere gibi liderlerin yanısıra, Mandela da, "ırkçılık karşıtı" akımın liderleri arasında idi.
Afrika Ulusal Kongresi'nde, Güney Afrika'nın farklı siyasî akımları bir araya gelmişlerdi, ortak özellikleri "ırkçılığa karşıt" olmaları ve demokrasiyi istemeleri idi, Güney Afrika Komünist Partisi de Afrika Ulusal Kongresi'nin üyeleri arasında idi. 
Güney Afrika'daki "ırkçı rejim"e Avrupa devletleri ve Amerika Birleşik Devletleri yıllarca "toleranslı" olmuşlardı, "ırkçı rejim"in on yıllarca sürmesinde bir çok devletlerin "ırkçı rejim"le iyi geçinmeleri etkili olmuştu. Güney Afrika, zengin bir ülkeydi, ama, bir "azınlık rejimi" vardı, çoğunluk "zenci" olmasına rağmen ve "zenci" olduğu için "rejim"in dışına itilirken, "ırkçı rejim" dünyada az rastlanan bir örnek olmuştu.
Mandela, hayatı boyunca pes etmekten hoşlanmamıştı, hiç durmadan düşünen ve düşündüklerini yazan, yazdıklarını yayınlayan, demokrasiyi kişiliğinde uygulayan, siyasî faaliyetleri ile yalnız Güney Afrika sınırları içinde kalmayıp dünyaya açılan bir liderdi.
Mandela, 1990'lı yıllarda, başarıya ulaşmıştı, hapishaneden tahliye edildi ve "ırkçı rejim"le anlaştı; Başkan De Clark ile Mandela, Güney Afrika'yı yenilemeye, "ırkçı rejim"i aşmaya ve Güney Afrika'da "yeni bir rejim, demokrasi rejimi" kurmaya karar verdiler. "zenci" halkın da katıldığı Başkanlık Seçimleri'nde, Mandela, Güney Afrika Cumhurbaşkanı oldu.
Mandela'nın Cumhurbaşkanlığı yıllarında, Güney Afrika daha da zenginleşti, ülkedeki üretim ve tüketim arttı, eğitimde, sağlıkta, ticarette, turizmde, sporda ve başka alanlarda reformlar yapıldı. Mandela'nın Cumhurbaşkanlığı yıllarında, Güney Afrika dünyanın saygın devletlerinden biri oldu, Birleşmiş Milletler'deki gücü arttı, bir çok devlet ile diplomatik ilişkiler kurdu ve iki anlaşmalarını yeniledi.
Mandela, Afrika Birliği yönünde adımlar atmıştı, bir çok Afrika devleti ile Başkanlık düzeyinde diplomasi yapmıştı. Mandela, Afrika Barışı'nın kurulması ve yürütülmesi için çaba harcadı.
Mandela, kitaplar yazdı ve yayınladı. Mandela hakkında bir çok sosyal bilimci, tarihçi ve biyograf, kitaplar yayınladılar. Mandela'nın sosyal faaliyetlerini kaydetmek için kütüphaneler, enstitüler kuruldu.
Mandela, Güney Afrika Cumhurbaşkanlığı'nı bıraktıktan sonra da, Güney Afrika'da ve farklı ülkelerde sosyal faaliyetlerini sürdürdü. Mandela, sinema, spor, müzik, edebiyat, tarih gibi alanlarda bir çok örnek çalışmaları esinledi ve bazılarında yer aldı. Dünya Futbol Kupası, 2010'da Güney Afrika'da yapılırken de, Mandela kamuoyu önünde açıklamalar yaptı, Dünya Futbol Kupası için Güney Afrika'ya gelen sporculara ve izleyicilere seslendi.
Mandela, Afrika Ulusal Kongresi'ndeki çalışmaları ile, dünyayı değiştirmiş bir liderdi. yıkılmaz ve değişmez sanılan "ırkçı rejim"in aşılmasında en çok etkili olmuş liderler arasında idi.
Mandela, bir demokrasi maratoncusu idi, sonunda, demokrasiyi seçmiş bir ülkenin lideri idi.
Mandela'nın, Aralık ayında, Güney Afrika'daki cenaze törenlerinde, dünyanın bir çok devletleri Başkanlık düzeyinde temsil edildiler, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Kee Moon, İtalya Başbakanı, İspanya Başbakanı, İngiltere Başbakanı, Fransa Cumhurbaşkanı, Çin Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Japonya Prensi, Hindistan Cumhurbaşkanı, Küba Cumhurbaşkanı, Brezilya Cumhurbaşkanı, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, Afrikalı bir çok devletin Cumhurbaşkanları, yer aldılar, Mandela'yı ve Güney Afrika'yı yalnız bırakmadılar, törenlerde konuşmalar yaptılar.
Mandela, "zenci ırk"ın dünyadaki en ilginç ve saygın liderleri arasında - binlerce yılın sonunda- yer almıştı, 95 yıllık hayatı bir "destan"dı, "zenci ırk"ın "destan"ı idi.
Mandela, Afrika'dan yayılan bir "zenci sosyalizmi"ni de temsil etmişti yıllarca. Afrika'da, Lumumba, Nyerere, Senghor, Kenyatta, Bin Bella, Bumedyen, Nâsır, Kaddafi, Burgiba gibi "sosyalist" liderler arasında yer almayı seçmişti. 
SİNAN ÖNER

Friday, March 29, 2013

Sosyal Yayınlar'ın Yayıncılık Tarihi

Sosyal Yayınlar'ın yayıncılık tarihimizdeki özel yerini hatırlamak, Türkiye'nin yaşadığı "entelektüel" tarihi anlamak açısından önemlidir. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından yeni bir "entelektüel" dönem yaşamaya başlamıştı. 1946'da çok-partili rejim'e geçilmesi ile, demokrasi yönünde hem yöneticilerin, hem de halkın attığı adımlar, önce 1950-1960 arasında, sonra da 1961-1971 arasında, demokrasinin güçlendiği siyasî, sosyal bir atmosfer oluşturmuştu.
Sosyal Yayınlar'ın kurucusu Enver Aytekin de, gençliğini İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşamış, İstanbul'un "entelektüel" çevrelerinde yetişmiş, İstanbul Üniversitesi ile iyi ilişkiler kurmuş, sonra da Fransız "Editions Sociale"in Türkiye'de bir anlamda temsilciliğini yapmak için Sosyal Yayınlar'ı kurmuştu. Sosyal Yayınlar, Cağaloğlu'nda bir kitabevi de açmıştı, okurları ile doğrudan bir alışveriş ilişkisinin olanaklarını yaratmıştı.
Sosyal Yayınlar, hangi kitapları yayınladı? Sosyal Yayınlar'ın çeviri politikası nasıldı?
Sosyal Yayınlar'ın yayınladığı kitaplar arasında, önce, Fransız Aydınlanması akımının yarattığı kitaplar vardır, Voltaire'in, Rousseau'nun, Diderot'un yazdığı kitaplar. Sosyal Yayınlar, Türkiye'de, yıllarca, Fransız Aydınlanması akımının başlıca yayıncılarından biri olmuştur. 19. Yüzyıl'da yayınlanmış kitaplar arasında da, Sosyal Yayınlar'ın yayınladığı kitaplar vardır, Fransız sosyolog Durkheim'ın kitapları, Alman filozof Schopenhauer'ın kitapları, Rus filozof Plehanov'un kitapları, Alman filozoflar Karl Marx ve Friedrich Engels'in kitapları, Sosyal Yayınlar'ın yayınladığı bazı kitaplardır. Sosyal Yayınlar, Fransız filozof Descartes ile Alman filozof Goethe'nin de kitaplarını yayınlamıştı.
Sosyal Yayınlar, çeviri yayınlarında, daha çok deneyimli çevirmenlerden yararlanmış ve orijinal dilden çeviriler yayınlamıştı. Sosyal Yayınlar, bazı çeviri yayınlarında, Osmanlı Türkçesi'nden etkilenmiş çevirmenlerin çevirilerinden de yararlanmıştır. ama, çoğu kez, Sosyal Yayınlar, Türkçe'yi çok iyi kullanan çevirmenlerle çalışmıştır. Sosyal Yayınlar, Fransızca, Almanca, Rusça, İngilizce gibi dillerden çeviri kitaplar yayınlamıştır.
Sosyal Yayınlar'ın yayınladığı kitaplardan bazıları da sözlüklerdir. örneğin, İsmet Zeki Eyüboğlu'nun "Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü", Sovyet filozoflar Rosenthal ve Rudin'in "Materyalist Felsefe Sözlüğü" gibi sözlükler, Sosyal Yayınlar'ın yayınladığı sözlüklerdir. 
Sosyal Yayınlar, felsefe tarihi alanında kitaplar yayınlamıştır, örneğin, Alman felsefe tarihçisi Walter Kranz'ın "Antik Felsefe" kitabını yayınlamış, kitap bu alanda önemli bir kaynak eser olarak üniversitelerde de okutulmuştur. 
Sosyal Yayınlar'ın yayınladığı kitaplar, felsefe, sosyoloji, tarih, dilbilim, edebiyat, ekonomi, politika bilimi, edebiyat bilimi gibi alanlarda yayınlanmış kitaplardır. 
Sosyal Yayınlar'ın yayıncılık tarihini incelerken, insan, bir çok yeni bilgi edinir, hem tarihî boyutları içinde bilimin özelliklerini kavrar, hem de güncel bilimsel gelişmeleri izlemek için bir metod geliştirir.
SİNAN ÖNER


Friday, March 22, 2013

Jinping'in Rusya Ziyâreti

Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Xi Jinping'in Rusya Ziyâreti başladı. Jinping, Moskova'da, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile biraraya geldi. 
Çin'in Rusya ile ilişkilerinde yeni bir dönemin başlayacağını söyleyebiliriz. Çinli liderlerle Rus liderlerin mesajları bu yönde. ekonomide, kültürde, siyasette, ticarette, sporda, karşılıklı çıkarlara ve tarihsel dostluk deneyimlerine bağlı yeni adımlar atılması yönünde anlaşmalar tazeleniyor.
Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Xi Jinping'in Rusya Ziyâreti'nin, dünya barışının ve Asya'daki uluslararası ilişkilerin geleceği açısından taşıdığı önem ziyârete ilgiyi arttırıyor.
SİNAN ÖNER

Monday, March 18, 2013

İtalya'daki Seçimler

İtalya'da seçimler yapıldı, seçim sonuçlarına göre bir siyasî tablo meydana geldi.
Merkez Sol İttifak, en yüksek oyu kazanırken, Berlusconi'nin liderliğindeki ittifâk ile Grillo liderliğindeki ittifâk birbirine yakın oylar kazandılar. üç farklı ittifâk, seçimlerde birbirine çok yakın oylar alınca, yeni bir hükümet krizi olacakmış gibi bir izlenim doğdu. ama, şimdilik, İtalyanlar, bir kriz olacağını düşünmüyorlar. yeni seçilen milletvekilleri, senatörler, görevlerine başlıyorlar, İtalyanlar acele etmiyorlar, seçim sonuçlarını olumlu bir yönde yorumlama eğilimi güçleniyor.
Cumhurbaşkanı Napolitano da, liderleri bir anlaşma atmosferinde tutacak biçimde davranıyor. zaten, dün de, İtalyan Birliği'nin kurulmasının yıldönümü idi. koâlisyonlarla yönetilmeye alışkın bir ülke İtalya. şimdi de, koâlisyon olasılıkları var.
İtalyan Halkı'nın yaptığı seçimler, yıllardır İtalya'nın yaşadığı siyasî sorunların aşılması yönünde önemli bir adım oldu. Monti Hükümeti de, seçimlerde yer aldı, daha olumlu bir siyasî atmosferin meydana getirilmesinde çabalarını sürdürdü. 
İtalya'daki seçimlerin dünya politikasındaki etkileri ise, genellikle olumlu oldu, seçimlerin getirdiği siyasî gelişmeleri izleme eğilimi bir çok ülkede ağır basıyor. Avrupa Birliği ise, İtalya'daki seçimlerin sonuçlarını normal karşıladı.
SİNAN ÖNER

Monday, March 11, 2013

Marc Bloch'u Hatırlarken

Fransız Tarihçi Marc Bloch'un "Tarihin Savunusu ya da Tarihçilik Mesleği", "Feodal Toplum" kitapları Türkçe'ye çevrilmişti. Marc Bloch, "Annales Okulu"nun kurucularından biri idi, Lucien Febvre ve Fernand Braudel ile modern tarihçiliğin en önemli temsilcilerinden biri olarak kabûl edilmişti. Marc Bloch'un Türkçe'de yayınlanmamış bir kitabı da "Fransa'nın Kırsal Tarihi" idi.
Marc Bloch, hem bir "Ortaçağ tarihçisi" olarak "feodal toplum"u araştırdı, hem bir "köy tarihçisi" olarak "Fransa'nın kırsal tarihi"ni araştırdı, hem de bir tarih filozofu ve bir metodoloji araştırmacısı olarak tarihyazımının ilkeleri üzerine yazdı. Marc Bloch'un "Tarihin Savunusu ya da Tarihçilik Mesleği" kitabı, bir tarihyazımı metodolojisi kitabı olarak hâlâ geçerli bir kaynaktır. ama, herhâlde, Marc Bloch'un en önemli eseri "Feodal Toplum" kitabıdır. "feodal toplum"un özellikle Batı'da, Avrupa'daki tarihini ayrıntıları ile kitabında anlatmıştı Marc Bloch. 
Marc Bloch, "Feodal Toplum" kitabında, "tarihî materyalizm"i, bir "sosyal tarih" anlayışı ile, yeni geliştirdiği metodolojik yaklaşımlarla uygulamıştı. kitapta, "feodal toplum"un sosyal, ekonomik, siyasî, kültürel, hukukî, dinsel, ruhbilimsel özelliklerini bir tarihçi olarak, bir tarih disiplini içinde tanımlamıştı Marc Bloch. 
Marc Bloch, "Tarihin Savunusu ya da Tarihçilik Mesleği" kitabında, tarihin hem bir bilim alanı olarak, hem de bir bilim olarak ne anlama geldiğini yazmıştı. tarihsel bilgi nedir? tarihçinin tarihsel bilgiler üretirken karşılaştığı sorunlar nelerdir? tarihte değişim nedir? tarihsel bilgilerin değişmesinin ilkeleri nelerdir? tarihçinin tarih konuları arasında seçim yapmasının ilkeleri nelerdir? tarihçi ile tarih arasındaki ilişkilerin özellikleri nelerdir? tarihyazımında birincil ve ikincil kaynaklar arasındaki farklar ve ilişkiler nelerdir? tarihçi, birincil ve ikincil kaynaklar üzerinde nasıl çalışır? Marc Bloch, bir çok soruyu yanıtlamıştı "Tarihin Savunusu ya da Tarihçilik Mesleği" kitabında. Marc Bloch'un tarihyazımı alanında hiç bir boşluk bırakmak istemediğini kanıtlayan bir kitaptı "Tarihin Savunusu ya da Tarihçilik Mesleği" kitabı. 
SİNAN ÖNER

Saturday, March 9, 2013

Jules Michelet'in Tarihçiliği

Fransız Tarihçi Jules Michelet'in "Rönesans Tarihi" kitabı ile "Fransız İhtilâli Tarihi" kitapları Türkçe'de yayınlanmıştı.
Michelet, tarihçiliğin tarihinde en önemli tarihçilerden biri olarak kabûl edilir.
Michelet'in tarihçiliği, "objektiv" olduğu kadar, "subjektiv" özellikler içerir, "hümanizma"nın tarihçilik metodlarından yararlanmıştır Michelet. böyle olmasına rağmen, Michelet'in "subjektivist" olduğunu söyleyemeyiz, yazdıkları yine de tarih belgelerinin araştırılması ile meydana gelmişlerdir. Michelet, iyi bir tarih yazarı olduğu gibi, iyi bir tarih araştırmacısıdır. Michelet, Rönesans Tarihi ile ilgili araştırmalarında, sosyal tarihsel bir yaklaşım geliştirmişti, Rönesans'ın sosyal koşullarını incelemişti kitabında. bu açıdan, Michelet, 20. Yüzyıl'da gelişmiş "Annales Okulu" tarihçilerine esin kaynağı olmuştur. Rönesans'ı yalnız felsefî ya da sanatsal bir akım olarak ele almamıştı Michelet, Rönesans aynı zamanda sosyal tarihin bir sonucu idi, İtalya, Fransa, İspanya gibi ülkelerin sosyal koşulları ile bağlı bir akımdı.
Michelet, "Fransız İhtilâli Tarihi" kitabında da, "Rönesans Tarihi" kitabında uyguladığı metodu uygulamıştı. Michelet'in "Fransız İhtilâli Tarihi", Türkçe'de, bu alanda hâlâ aşılamamış bir tarih kitabıdır. Michelet'in eserinden etkilenen bir çok modern tarihçi, "Fransız İhtilâli Tarihi" araştırmaları yapmışlardı.
Michelet, tarihçiliğe Hegelci anlamda "tutku"yu getirmiş tarihçilerden biridir. Hegel'e göre, "tutkular olmadan tarih olmaz"dı, "tutku"ları araştırmak ve anlamak, tarihçilerin ilk ödevlerinden biridir. Michelet, hem Rönesans ile ilgili eserinde, hem de Fransız İhtilâli ile ilgili eserinde, "tutku"ları da anlatmıştı.
Michelet de "tutku"lu bir insandı, en büyük "tutku"su da, tarihçilik idi, tarih araştırmaları yapmak ve tarih yazmak idi. Michelet'in etkilediği tarihî kişiliklerden biri Atatürk idi, Atatürk, Cumhurbaşkanlığı sırasında İzmir'de bir "Fransız İhtilâli Tarihi Konferansı" vermişti ki, kitap sayfası ile yetmiş beş sayfa tutan bir konferans idi. Michelet'in Türkiye'de bir çok tarihçiyi etkilediğini söylemek abartma olmaz. 
SİNAN ÖNER


Thursday, March 7, 2013

Caracas'da Yüzbinler Yürüyor, "Chavez İçin!"

Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hugo Chavez önceki gün vefât etti. Chavez'in vefâtı, tüm dünyada yankılandı. ajanslar, gazeteler, televizyon kanalları, Chavez'in vefât haberini ve ilk tepkileri yayınladı.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Kee-Moon, Chavez'in Latin Amerika'yı temsil eden bir lider olduğunu söyledi, dünya politikasında Chavez'in oynadığı rolü hatırlattı.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, Chavez'in vefâtı ile ilgili düşüncelerini duyurdu, Latin Amerika'da demokrasinin önemini dile getirdi.
Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, "Rusya'nın dostu" diye tanımladığı Chavez'in vefâtının büyük bir kayıp olduğunu duyurdu.
Latin Amerikalı liderler de, Caracas'a geldiler.
Başkan Hugo Chavez'in cenâze törenleri dün başladı, Venezuela Harp Akademisi'nde resmî bir törenin ardından cenâze, Caracas'ın ana caddeleri boyunca, yüzbinlerce insanın katıldığı bir yürüyüşle Başkanlık Sarayı'na taşındı.
Başkan Hugo Chavez'in cenâze törenleri sürecek.
Arjantin, Uruguay, Bolivya, Brezilya, Küba gibi bir devletlerin yöneticileri Venezuela Cumhurbaşkanı Hugo Chavez'in cenâze törenlerine katılıyorlar.
Telesur TV dün saatlerce törenleri yayınladı, Başkan Hugo Chavez'in vefâtı ile, neredeyse tüm dünya Latin Amerika'yı düşünüyor, Chavez'in Latin Amerika'da neden bu kadar sevildiğini, yüzbinlerce insanın yürüyüşüne bakarken soruyor.
Hugo Chavez, sosyalist bir liderdi, Venezuela'da uyguladığı politikalar da, halkçı ve sosyalist politikalardı, eğitim, sağlık ve çeşitli üretim alanlarında reformlar yapmıştı. Hugo Chavez, yoksullukla, "eşitsizlik"le savaşan bir liderdi, tarihsel açıdan da General Simon Bolivar'ın yarattığı geleneklere bağlanıyordu, "Bolivarcı bir sosyalizm"i Venezuela'nın resmî doğrultusu olarak ilân etmişti.
Venezuela Halkı, Hugo Chavez'in politikalarına kayıtsız kalmadı, geçen aylarda yapılan seçimlerde, halkın çoğunluğu yine Hugo Chavez'e oy vermişti.
ne yazık ki, Başkan Hugo Chavez, yeni Başkanlık döneminde Başkanlık yapamayacak, ama, Venezuela Halkı, Hugo Chavez'den vazgeçmiyor, vefâtı bir sona eriş olmayacak, halk, dünyaya Venezuela'yı duyuran Başkan Hugo Chavez'in politikalarını uygulamakta kararlı davranacak.
Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hugo Chavez'in söylediği gibi, "Yaşasın Sosyalizm, Yaşasın Venezuela!"
SİNAN ÖNER

Sunday, March 3, 2013

Nikolay Çernişevski'nin Edebiyatı ve Felsefesi

19. Yüzyıl Rus Edebiyatı'nın önde gelen temsilcilerinden biri de Nikolay Çernişevski'dir. Çernişevski'nin "Nasıl Yapmalı?" romanı farklı dillerde yayınlanmıştı.
Çernişevski'nin "Nasıl Yapmalı?" romanı, iki ciltlik büyük bir romandır. Çernişevski, "Nasıl Yapmalı?" romanında, Rusya'nın sosyal gerçeklerini, siyasî atmosferi, Rusya Halkı'nın sorunlarını, Rus "entelejansiya"sının yaşadığı koşulları, gerçekçi bir roman tekniği ile anlatmıştı.
Çernişevski, Rus "entelejansiya"sı içinde, hatta halk arasında tartışma konusu olan "Slavcılık" ve "Batıcılık" tartışmalarının ötesine geçmeyi seçmiş, ama, genel olarak Rusya'da Batılı anlamda bir kapitalistleşme olmadan sosyalizme geçilmesinin mümkün olmayacağı tezlerine eğilimini göstermişti. Dostoyevski gibi "Slavcı" yazarlar ise, Hristiyanca bir sosyalizmin koşullarının var olduğunu yazmışlar, Batılı anlamda bir kapitalizmin ve genel olarak "Batıcılık"ın Rusya'ya zarar vereceğini öne sürmüşlerdi.
Çernişevski, Batılı anlamda bir kapitalizmi savunmuyordu elbette. "Nasıl Yapmalı?" romanında, Çernişevski, kapitalizm ile sosyalizm arasındaki farklılığın ve karşıtlığın açıklamasını yapmıştı, hem de bir giyim atölyesi örneğinde. Çernişevski, yine de "objektiv" bir yazardı, kapitalizmin güçleneceğini sezmişti, bir "işçi sınıfı"nın da oluştuğunu ve çoğalacağını saptamıştı. Rus kapitalizmi, daha ilk döneminde, sosyalizmin koşullarını da hazırlıyordu. Çernişevski, "Nasıl Yapmalı?" romanında, doğrudan sosyalizm tartışmasına girmez, ama, "yeni insanlar"ın yeni sosyal koşullar getireceğini ve Hegelci anlamda bir gelişme ile, yeni sosyal koşulların da "yeni insanlar" getireceğini yazar.
Çernişevski'nin felsefe alanında yazdığı felsefî denemeler, sonradan Vladimir Lenin'in "Felsefe Defterleri" kitabında yer almıştı. Lenin, Çernişevski'nin "Nasıl Yapmalı?" romanından etkilenip "Ne Yapmalı?" kitabını yazmıştı, sonra da "Felsefe Defterleri"nde Çernişevski'nin felsefî denemelerini ele almıştı. Çernişevski, öncülü Belinski gibi bir anlamda "Hegelci" bir filozof idi. Çernişevski, Hegel'in "idealizm"ini reddetmekle birlikte, "diyalektik metod"unu kullanır, Hegel'in "tarih felsefesi"nden de etkilenir. Çernişevski, Plehanov'dan hemen önce yetişmiş bir "Marxist" idi aslında, ama, Marx da yaşıyordu aynı sırada ve Çernişevski, "Rusya'nın Marx'ı" idi bir anlamda. Çernişevski, Rus felsefesinin vardığı yüksek bir doruk idi, Tolstoy gibi, Nekrassov gibi, Turgenyev gibi bir doruk.
Nikolay Çernişevski, felsefeyi edebiyatında uygulamış, felsefî bir edebiyat yaratmıştı. Çernişevski, Rousseau gibi bir sosyal filozof olduğu gibi, Dostoyevski gibi bir "ruh filozofu" olmayı başarmıştı. Çernişevski, Hegel'in "idealizm"ini reddederken, Hegel'in "ruh felsefesi"ni küçümsemez, Platon'un "idealar"ını ya da Descartes'ın "düşünce felsefesi"ni önemser, Çernişevski'nin "objektiv" tabiatı, felsefesine de yansır, bir "felsefe tarihi" anlayışı vardır Çernişevski'nin de.
Çernişevski'yi hatırlarken, Çernişevski'nin "hümanist", "bilimci", "canlı", "yaşama sevinci ile dolu", "dinamik", "yeni", "akılcı" dünyasını hatırlarız, edebiyatı ile felsefesinin "sentez"idir bu dünya, "gelecekçi" bir yönü de vardır bu "sentez"in.
SİNAN ÖNER

About Me

My photo
Mersin, Türkiye
Historian, Poet, Translator, Novelist, Cinema Writer