Arjantin'in Eski Başkanı Nestor Kirchner'e cenâze törenleri yapıldı, devâm ediyor.
basın'da izlediğim haberler, Nestor Kirchner'e Arjantin Halkı'nın sempâtisinin sürdüğünün kanıtları ile dolu idi, Nestor Kirchner'e Arjantin Basını da sevgi dolu mesajlar yayınlamış, Arjantin'e, Latin Amerika devletlerinin liderleri gelmişler, Venezuela, Brezilya, Şili, Bolivya, Uruguay liderleri, Nestor Kirchner'e ilk törenlerde yer almışlar, Arjantin Başkanı Christina Kirchner'i yalnız bırakmamışlar.
törenlerde, Arjantin'in geçmişinden bugüne yaşayan Buenos Aires'li Anneler de katılmışlar, "diktâ dönemi"nde "demokrasi" için çabalamış siyasî, sosyal liderler de, Nestor Kirchner'in cenâze törenlerinde yer almışlar.
Nestor Kirchner'in vefâtı çok erken oldu, Arjantin'de halk, Nestor Kirchner'in vefâtını sindirmiş değil, bir şaşkınlıkla bir keder birbirini izliyor.
bir insan olarak Nestor Kirchner, çok sevilen, sayılan, merak edilen bir insandı, bir Başkan olarak da dünya'yı da sarmış bir sempâti yaratmıştı.
ben de, Nestor Kirchner'in Başkan seçildiği ilk anları hatırlarım, bizde, Irak Krizi gündemde idi, Irak Savaşı yeni başlıyordu, Arjantin'de Nestor Kirchner'in Başkan seçildiği haberinin beni etkilediğini hatırlarım.
Nestor Kirchner'in Başkanlık süresi çok çabuk geçti, ama, belki ben öyle hissettim, çünkü, aynı anda dünya'dan bir çok devleti, milleti izlediğim gibi, Türkiye ile komşu devletlerin, milletlerin yaşadıkları beni çok meşgûl etmekteydi, hemen her gün, makaleler, denemeler, şiirler yazıyordum, romanlar da denemiştim. bu sırada, Arjantin Başkanı idi, Nestor Kirchner.
Arjantin'in çocukluğumda özel bir yeri vardı, sonra da derinleşmeden ama, sürekli bir ilgi ile, sempâti ile izledim Arjantin'i.
Nestor Kirchner'e törenleri izlerken ağlayamadım, çünkü, fotoğraflar, bir medya ajansı tarafından önüme getirilmişti, bilgisayarımdan izledim ilk törenleri, ağlayamadım, herhâlde bir "uzaklık gerçeği" de vardır, ama, bir an, sanki aynı salondaymışız gibi de hissettim.
Arjantin, Nestor Kirchner'e törenleri sürdürecek, bir süre daha bir halk olarak yas tutacaklar. Kirchner'lerin yası hep sürecek, Başkan Christina Kirchner'i destekleyen Latin Amerika liderlerini izlerken duygulandım, ama, bu desteklerinin sürmesi de zorunlu görünüyor, Başkanlığı ile Christina Kirchner'in hem Arjantin Halkı ile, hem de dünya milletleri ile iyi ilişkileri sürmeli, Arjantin'in dünya'ya çok kattıkları olduğunu unutmadan, dünya milletlerinin de Arjantin'e yardımcı olmasını dilerim.
SİNAN ÖNER
Friday, October 29, 2010
Thursday, October 28, 2010
"Casablanca"yı Yeniden İzlerken
"Casablanca" filmi, sinema tarihi'nin saygın filmlerinden biridir, binlerce iyi filmden biri!
Michael Curtiz'in yönettiği "Casablanca"da, Humphrey Bogart, İngrid Bergman gibi iyi oyuncular oynamışlardı.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Fas'ın Casablanca kentinde bir bar açan Amerikalı Rick ile konuklarının yaşadıklarını anlatan film, Casablanca'da, Naziler'in, Fransızlar'ın, Amerikalılar'ın, Araplar'ın yaşadıkları geçici bir anlaşma'yı öyküleştirmişti. Casablanca'ya dünya'nın farklı yerlerinden kişiler gelmekteydi, Rick'in Barı da, bir buluşma mekânı idi. Rick'i Humphrey Bogart oynamıştı "Casablanca"da. Casablanca'ya gelen konuklardan biri de, Çekoslovak yazar Viktor Lazslo idi, Lazslo, eşi ile gelmişti Casablanca'ya, Lazslo'nun eşini de İngrid Bergman oynamıştı filmde.
"Casablanca"nın ilk bölümlerini dün akşam yeniden izledim.
"Casablanca" filminden hâlâ etkilenenler olması doğal, filmin müziği, dekorları, oyuncuları, kostümleri, filmin öyküsü, etkileyici bir özellik gösteriyor.
ama, "Casablanca" gibi binlerce iyi film yapıldığını da unutmamak lâzım!
dünya'yı "Casablanca"daki öykülere veyâ kişilere hapsetmek de mümkün değil, "Casablanca" ile Yönetmen Michael Curtiz, büyük bir ödev yapmıştı, daha İkinci Dünya Savaşı sona ermeden, insanlığa bir ders vermişti.
SİNAN ÖNER
Michael Curtiz'in yönettiği "Casablanca"da, Humphrey Bogart, İngrid Bergman gibi iyi oyuncular oynamışlardı.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Fas'ın Casablanca kentinde bir bar açan Amerikalı Rick ile konuklarının yaşadıklarını anlatan film, Casablanca'da, Naziler'in, Fransızlar'ın, Amerikalılar'ın, Araplar'ın yaşadıkları geçici bir anlaşma'yı öyküleştirmişti. Casablanca'ya dünya'nın farklı yerlerinden kişiler gelmekteydi, Rick'in Barı da, bir buluşma mekânı idi. Rick'i Humphrey Bogart oynamıştı "Casablanca"da. Casablanca'ya gelen konuklardan biri de, Çekoslovak yazar Viktor Lazslo idi, Lazslo, eşi ile gelmişti Casablanca'ya, Lazslo'nun eşini de İngrid Bergman oynamıştı filmde.
"Casablanca"nın ilk bölümlerini dün akşam yeniden izledim.
"Casablanca" filminden hâlâ etkilenenler olması doğal, filmin müziği, dekorları, oyuncuları, kostümleri, filmin öyküsü, etkileyici bir özellik gösteriyor.
ama, "Casablanca" gibi binlerce iyi film yapıldığını da unutmamak lâzım!
dünya'yı "Casablanca"daki öykülere veyâ kişilere hapsetmek de mümkün değil, "Casablanca" ile Yönetmen Michael Curtiz, büyük bir ödev yapmıştı, daha İkinci Dünya Savaşı sona ermeden, insanlığa bir ders vermişti.
SİNAN ÖNER
Başkan Nestor Kirchner'in Ölümü
Arjantin'in Eski Başkanı, şimdiki Başkan Christina Kirchner'in eşi Nestor Kirchner vefât etti, âni bir kalp krizi ile hastahane'ye kaldırılmış Kirchner, dün vefât etmiş.
Nestor Kirchner'in öleceği hiç aklıma gelmezdi!
hatta, yıllardır dünya basını'ndan Kirchner'leri izlerdim, Arjantin'e duyduğum sevgiyi daha da çoğaltan bir aile idi, Kirchner'ler.
Nestor Kirchner, iyi bir insandı, bizde "efendi"liğin çeşitli anlamları veyâ göndermeleri vardır ama, Nestor Kirchner "efendi bir insan"dı. Nestor Kirchner'in dünya'ya da, Arjantin'e de fayda getirdiğini yazmak mümkün, bir siyasî lider olarak, Latin Amerika'nın saygın bir "entelektüel"i olarak, Nestor Kirchner'in on yıldır seçmenlerine fayda getirdiğini yazmak mümkün. zaten, Kirchner'lere Arjantinli seçmenlerin sevgisi devâm etti, Christina Kirchner de, Arjantin Başkanı seçildi.
Nestor Kirchner, "emekli" olunca biraz "durgun"laşmıştı, basın'dan aldığım izlenimler böyle idi. "emeklilik" bazı insanlara iyi gelmiyor, Nestor Kirchner de, "emeklilik"in ilk yıllarında hastalandı, daha 60 yaşında vefât etti.
şimdi, Arjantin Halkı yas tutuyor, ama, Nestor Kirchner'in vefâtını kabûllenmeyenler de az değildir, Nestor Kirchner, hiç ölmeyecekmiş gibi bir izlenim vermeyi seçmişti, siyasî hayatında, hep yaşayacakmış, hep eşi Christina ile halkı selâmlayacakmış gibi.
geçen yıl, Arjantinli Müzisyen Mercedes Sosa vefât etmişti, cenâze törenlerinde Nestor Kirchner de eşi Başkan Christina Kirchner ile yer almıştı.
ben de, sanmıştım ki, Türkiye'de, ya da Arjantin'de, veyâ Paris gibi bir kentte, Nestor Kirchner ile, Christina Kirchner ile biraraya geleceğiz, Mercedes Sosa'yı anacağız, sohbet edeceğiz, güleceğiz, kahkahalar atacağız, birbirimizi kutlayacağız, öyle sanmıştım!
Nestor Kirchner'in vefât etmesi ile ben de ne yapacağımı bilemez oldum bu konuda, Mercedes Sosa'yı nasıl anacağız, nasıl güleceğiz, nasıl kahkaha atacağız?
Nestor Kirchner, "mütevâzi" bir siyasetçi idi, belki de Arjantin'in konumunun getirdiği ruhsal ya da maddî koşullanmaları kabûllenmişti, ama, yine de, Nestor Kirchner, Başkanlığı ile Arjantin'in yenilenmesine katkılar yaptı, liderlik yaptı.
Başkan Nestor Kirchner'i hep hatırlayacağım, Arjantin'den dünya'ya bir ödül gibiydi, Nestor Kirchner, tıpkı Mercedes Sosa, Diego Maradona, ya da Ernesto Che Guevera gibi.
SİNAN ÖNER
Nestor Kirchner'in öleceği hiç aklıma gelmezdi!
hatta, yıllardır dünya basını'ndan Kirchner'leri izlerdim, Arjantin'e duyduğum sevgiyi daha da çoğaltan bir aile idi, Kirchner'ler.
Nestor Kirchner, iyi bir insandı, bizde "efendi"liğin çeşitli anlamları veyâ göndermeleri vardır ama, Nestor Kirchner "efendi bir insan"dı. Nestor Kirchner'in dünya'ya da, Arjantin'e de fayda getirdiğini yazmak mümkün, bir siyasî lider olarak, Latin Amerika'nın saygın bir "entelektüel"i olarak, Nestor Kirchner'in on yıldır seçmenlerine fayda getirdiğini yazmak mümkün. zaten, Kirchner'lere Arjantinli seçmenlerin sevgisi devâm etti, Christina Kirchner de, Arjantin Başkanı seçildi.
Nestor Kirchner, "emekli" olunca biraz "durgun"laşmıştı, basın'dan aldığım izlenimler böyle idi. "emeklilik" bazı insanlara iyi gelmiyor, Nestor Kirchner de, "emeklilik"in ilk yıllarında hastalandı, daha 60 yaşında vefât etti.
şimdi, Arjantin Halkı yas tutuyor, ama, Nestor Kirchner'in vefâtını kabûllenmeyenler de az değildir, Nestor Kirchner, hiç ölmeyecekmiş gibi bir izlenim vermeyi seçmişti, siyasî hayatında, hep yaşayacakmış, hep eşi Christina ile halkı selâmlayacakmış gibi.
geçen yıl, Arjantinli Müzisyen Mercedes Sosa vefât etmişti, cenâze törenlerinde Nestor Kirchner de eşi Başkan Christina Kirchner ile yer almıştı.
ben de, sanmıştım ki, Türkiye'de, ya da Arjantin'de, veyâ Paris gibi bir kentte, Nestor Kirchner ile, Christina Kirchner ile biraraya geleceğiz, Mercedes Sosa'yı anacağız, sohbet edeceğiz, güleceğiz, kahkahalar atacağız, birbirimizi kutlayacağız, öyle sanmıştım!
Nestor Kirchner'in vefât etmesi ile ben de ne yapacağımı bilemez oldum bu konuda, Mercedes Sosa'yı nasıl anacağız, nasıl güleceğiz, nasıl kahkaha atacağız?
Nestor Kirchner, "mütevâzi" bir siyasetçi idi, belki de Arjantin'in konumunun getirdiği ruhsal ya da maddî koşullanmaları kabûllenmişti, ama, yine de, Nestor Kirchner, Başkanlığı ile Arjantin'in yenilenmesine katkılar yaptı, liderlik yaptı.
Başkan Nestor Kirchner'i hep hatırlayacağım, Arjantin'den dünya'ya bir ödül gibiydi, Nestor Kirchner, tıpkı Mercedes Sosa, Diego Maradona, ya da Ernesto Che Guevera gibi.
SİNAN ÖNER
Saturday, October 9, 2010
Nobel Edebiyat Ödülü'nün Geçmişi'nden (4)
Nobel Edebiyat Ödülü, 1972'de Şili'li Şâir Pablo Neruda'ya verilmişti, Pablo Neruda, Stockholm'e geldi, Nobel Edebiyat Ödülü'nü alırken bir konuşma yaptı, şiir sanatı'nı nasıl anladığını anlattı!
Pablo Neruda, Şili Komünist Partisi Başkan Adayı idi daha önce, seçimleri Şili Sosyalist Partisi Başkanı Salvador Allende kazanmış, Şili Başkanı olmuştu. ama, 1973'de, General Augusto Pinochet liderliğinde bir askerî darbe oldu, Başkan Salvador Allende, Başkanlık Sarayı'nda öldürüldü, Pinochet Diktâtörlüğü başladı, Şâir Pablo Neruda da, Isla Negra'daki evinde, darbe haberini aldıktan bir süre sonra vefât etti.
Pablo Neruda'nın Nobel Edebiyat Ödülü alması da, Şili'deki darbecileri engelleyemediği gibi, Şili Halkı'na yönelik bir terör başladı, Pinochet Diktâtörlüğü yıllarca sürdü.
Pablo Neruda, gençlik yıllarında İspanya'da kalmıştı, şiir yazmaya Madrid'de başladı, ilk şiirlerini de Madrid'de yayınladı, "20 Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı" kitabı, Madrid yıllarının eserleridir.
Pablo Neruda, diplomât idi, konsolosluklar, elçilikler yaptı, dünya'yı dolaştı. Şili'deki rejim sorunlarına rağmen, Pablo Neruda, tüm dünya'da sevilen bir Şâir idi, şiirleri bir çok dil'de yayınlanmıştı, 1973 Darbesi'ne kadar, Pablo Neruda, Şili'nin Millî Şâiri olarak kabûl edilmekteydi, Şili'nin farklı bölgelerinde halk'ı ziyâret ediyor, şiirlerini, salonlarda, alanlarda halk'a okuyor idi.
Pablo Neruda, Latin Amerika'da geziler yapmıştı, öteki Latin Amerika halklarından Şâirlerle, yazarlarla sohbetler ediyor, toplantılar yapıyor idi.
Pablo Neruda, Türk Şâir Nâzım Hikmet Ran'ın da dostlarından biriydi, Berlin'de, Dünya Barış Konseyi toplantılarına katılmışlardı, Dünya Barış Ödülü kazanmışlardı.
Pablo Neruda, Nâzım Hikmet Ran'ın 1963'de daha 61 yaşındayken vefât etmesinin ardından Nâzım Hikmet Ran'a bir şiir yazmıştı. Nâzım Hikmet Ran'ı anlatırken, Pablo Neruda, sanki bir yurttaşı gibiydi Nâzım Hikmet Ran'ın, dostlukları içtendi, derindi, sağlamdı.
Pablo Neruda, Asya ülkelerini de dolaşmıştı, Asya'da Şili'yi temsil etmiş, elçiliklerde çalışmıştı. Pablo Neruda, yaşadıklarını, "Yaşadığımı İtirâf Ediyorum" kitabında anlattı.
Nobel Edebiyat Ödülü'nün 1972'de Şili'li Şâir Pablo Neruda'ya verilmesi belki de geç kalmış bir seçim idi, biraz daha önce verilseydi, Pablo Neruda daha uzun yaşayabilirdi, 1973 Darbesi'nin getirdiği korkunç kayıplara katlanma gücü daha çok olurdu. ama, öyle olmadı. 1973'de, Pinochet, Şili Halkı'nın seçimlerine saygısızca davrandı, Salvador Allende'yi öldürttü, sonra da bir çok sendikacı, sosyalist politikacılar, öğretmenler, doktorlar, subaylar, Pinochet Diktâtörlüğü'nce ya öldürüldüler, ya da tutuklanıp hapishanelere kilitlendiler, yıllarca! ancak, yıllar sonra, yine Şili Sosyalizmi ağır bastı, Pinochet'in "siyasî yasaklar"ı kaldırması yönünde baskılar arttı, Şili Sosyalist Partisi yeniden hükümetler kurdu.
Pablo Neruda'nın liderlerinden biri olduğu Şili Komünist Partisi de, daha sonra hükümetlerde yer aldı, Şili'nin daha demokrat, daha özgür bir ülke olması için çabalarına devâm etti. geçen yıl, Şili Komünist Partisi'nin Lideri Louis Corvalan vefât etmişti, Corvalan, Pablo Neruda'nın dostlarından biriydi.
Nobel Edebiyat Ödülü tarihinde, Şili'li Şâir Pablo Neruda'nın yeri ilginç bir yer, hiç unutulmayacak, ama, hep kederlendirici bir yer.
SİNAN ÖNER
Pablo Neruda, Şili Komünist Partisi Başkan Adayı idi daha önce, seçimleri Şili Sosyalist Partisi Başkanı Salvador Allende kazanmış, Şili Başkanı olmuştu. ama, 1973'de, General Augusto Pinochet liderliğinde bir askerî darbe oldu, Başkan Salvador Allende, Başkanlık Sarayı'nda öldürüldü, Pinochet Diktâtörlüğü başladı, Şâir Pablo Neruda da, Isla Negra'daki evinde, darbe haberini aldıktan bir süre sonra vefât etti.
Pablo Neruda'nın Nobel Edebiyat Ödülü alması da, Şili'deki darbecileri engelleyemediği gibi, Şili Halkı'na yönelik bir terör başladı, Pinochet Diktâtörlüğü yıllarca sürdü.
Pablo Neruda, gençlik yıllarında İspanya'da kalmıştı, şiir yazmaya Madrid'de başladı, ilk şiirlerini de Madrid'de yayınladı, "20 Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı" kitabı, Madrid yıllarının eserleridir.
Pablo Neruda, diplomât idi, konsolosluklar, elçilikler yaptı, dünya'yı dolaştı. Şili'deki rejim sorunlarına rağmen, Pablo Neruda, tüm dünya'da sevilen bir Şâir idi, şiirleri bir çok dil'de yayınlanmıştı, 1973 Darbesi'ne kadar, Pablo Neruda, Şili'nin Millî Şâiri olarak kabûl edilmekteydi, Şili'nin farklı bölgelerinde halk'ı ziyâret ediyor, şiirlerini, salonlarda, alanlarda halk'a okuyor idi.
Pablo Neruda, Latin Amerika'da geziler yapmıştı, öteki Latin Amerika halklarından Şâirlerle, yazarlarla sohbetler ediyor, toplantılar yapıyor idi.
Pablo Neruda, Türk Şâir Nâzım Hikmet Ran'ın da dostlarından biriydi, Berlin'de, Dünya Barış Konseyi toplantılarına katılmışlardı, Dünya Barış Ödülü kazanmışlardı.
Pablo Neruda, Nâzım Hikmet Ran'ın 1963'de daha 61 yaşındayken vefât etmesinin ardından Nâzım Hikmet Ran'a bir şiir yazmıştı. Nâzım Hikmet Ran'ı anlatırken, Pablo Neruda, sanki bir yurttaşı gibiydi Nâzım Hikmet Ran'ın, dostlukları içtendi, derindi, sağlamdı.
Pablo Neruda, Asya ülkelerini de dolaşmıştı, Asya'da Şili'yi temsil etmiş, elçiliklerde çalışmıştı. Pablo Neruda, yaşadıklarını, "Yaşadığımı İtirâf Ediyorum" kitabında anlattı.
Nobel Edebiyat Ödülü'nün 1972'de Şili'li Şâir Pablo Neruda'ya verilmesi belki de geç kalmış bir seçim idi, biraz daha önce verilseydi, Pablo Neruda daha uzun yaşayabilirdi, 1973 Darbesi'nin getirdiği korkunç kayıplara katlanma gücü daha çok olurdu. ama, öyle olmadı. 1973'de, Pinochet, Şili Halkı'nın seçimlerine saygısızca davrandı, Salvador Allende'yi öldürttü, sonra da bir çok sendikacı, sosyalist politikacılar, öğretmenler, doktorlar, subaylar, Pinochet Diktâtörlüğü'nce ya öldürüldüler, ya da tutuklanıp hapishanelere kilitlendiler, yıllarca! ancak, yıllar sonra, yine Şili Sosyalizmi ağır bastı, Pinochet'in "siyasî yasaklar"ı kaldırması yönünde baskılar arttı, Şili Sosyalist Partisi yeniden hükümetler kurdu.
Pablo Neruda'nın liderlerinden biri olduğu Şili Komünist Partisi de, daha sonra hükümetlerde yer aldı, Şili'nin daha demokrat, daha özgür bir ülke olması için çabalarına devâm etti. geçen yıl, Şili Komünist Partisi'nin Lideri Louis Corvalan vefât etmişti, Corvalan, Pablo Neruda'nın dostlarından biriydi.
Nobel Edebiyat Ödülü tarihinde, Şili'li Şâir Pablo Neruda'nın yeri ilginç bir yer, hiç unutulmayacak, ama, hep kederlendirici bir yer.
SİNAN ÖNER
Nobel Edebiyat Ödülü'nün Geçmişi'nden (3)
Nobel Edebiyat Ödülü'nü, Fransız Yazar, Filozof Jean Paul Sartre de kazanmıştı!
Jean Paul Sartre, Birinci Dünya Savaşı'nı, İkinci Dünya Savaşı'nı yaşadı, "soğuk savaş" yıllarını yaşadı. 20. Yüzyıl'da, yazdığı eserlerle, tüm dünya'da, okunan, sayılan, sevilen bir yazar oldu; Sartre'ın romanları, denemeleri, tarih kitapları, sohbetleri, tüm dünya'da yayınlandı.
Jean Paul Sartre'ın "Sözcükler", "Tiksinti Çağı", "Bulantı", "İş İşten Geçti!", "Baudelaire", "Veda Töreni, Simone de Beaviour ile Söyleşiler", "Yöntem Araştırmaları", "Varoluşçuluk", "Edebiyat Nedir?", "Tükeniş" gibi kitapları Türkçe'de yayınlanmıştı.
Sartre, gençlik yıllarında felsefe eğitimi almıştı, felsefe ile edebiyat, Fransa'da birbirini destekleyici alanlardı, Sartre de bu geleneği izledi -Voltaire Geleneği!- hem felsefe denemeleri, hem de romanlar yazdı. Sartre ile Voltaire arasındaki tarihsel bağ, hiç bir zaman yok olmadı. Sartre, Voltaire'den yüzyıllar sonra, aynı "ahlâkî", aynı "felsefî", aynı "siyasî" metodu seçmişti, elbette, Kant, Hegel, Karl Marx, Nietzsche gibi filozoflar da, Sartre'ı etkilemişlerdi, hatta Sartre, "Marxist" olduğunu da yazmıştı, "Marxizm, aşılamaz!" demişti Sartre, "işçi sınıfı, sınıflı toplumlar yok olmadıkça, Marxizm, aşılamaz bir felsefe'dir!".
Sartre, bu anlamda bir "toplum felsefesi" yapmaktan da kaçınmadı. Sartre'ın "toplum felsefesi"nde Rousseau'nun, Hugo'nun, Lenin'in, Russell'ın etkileri vardır. Sartre, Fransa'nın hâlâ "kolonici" olduğu bir dönemde gençliğini yaşamıştı, "kolonicilik"in yok edilmesi yönündeki politikalarını gizlemedi Sartre, Fransızlar'ı da "kolonicilik" konusunda hep hassas olmaya çağırdı. Kuzey Afrika'daki Fransız "koloni"lerinde -özellikle de Cezayir'de- yaşananları Sartre'dan okumak bu açıdan iyi bir tarihsel bilgi getirir.
Jean Paul Sartre, Vietnam'ın Fransa tarafından işgâl edilmesini de eleştirmişti!
Sartre'a "toplum felsefesi" ya da siyasî faâliyetlerinden dolayı saldırıldığında, Başkan De Gaulle, "Sartre, Fransa'dır!" diye Sartre'ı savunmuş, Sartre'la farklı özellikleri olmasının, Sartre'a düşman olmasını veyâ Sartre'a saldırmasını gerekli kılmadığını duyurmuş idi. Jean Paul Sartre, Başkan De Gaulle'e de muhâlefet etmekten kaçınmamıştı, İkinci Dünya Savaşı yıllarında De Gaulle'ü desteklediği hâlde.
Jean Paul Sartre'a Nobel Edebiyat Ödülü verilmesi, 20. Yüzyıl'da yaşanmış ilginç anlardan biridir. Jean Paul Sartre, Birinci Dünya Savaşı'ndan itibâren dünya edebiyatı'nı yönlendirmiş ya da etkilemiş büyük yazarlardan biriydi, böyle bir ödül verilmesi hem iyi bir şeydi, hem de ilginç idi, Sartre'nın tarihteki büyük filozoflardan biri olarak, İsveç Kraliyet Akademisi'nce ödüllendirilmesi, Nobel Edebiyat Ödülü'nün karakterini değiştirmişti.
SİNAN ÖNER
Jean Paul Sartre, Birinci Dünya Savaşı'nı, İkinci Dünya Savaşı'nı yaşadı, "soğuk savaş" yıllarını yaşadı. 20. Yüzyıl'da, yazdığı eserlerle, tüm dünya'da, okunan, sayılan, sevilen bir yazar oldu; Sartre'ın romanları, denemeleri, tarih kitapları, sohbetleri, tüm dünya'da yayınlandı.
Jean Paul Sartre'ın "Sözcükler", "Tiksinti Çağı", "Bulantı", "İş İşten Geçti!", "Baudelaire", "Veda Töreni, Simone de Beaviour ile Söyleşiler", "Yöntem Araştırmaları", "Varoluşçuluk", "Edebiyat Nedir?", "Tükeniş" gibi kitapları Türkçe'de yayınlanmıştı.
Sartre, gençlik yıllarında felsefe eğitimi almıştı, felsefe ile edebiyat, Fransa'da birbirini destekleyici alanlardı, Sartre de bu geleneği izledi -Voltaire Geleneği!- hem felsefe denemeleri, hem de romanlar yazdı. Sartre ile Voltaire arasındaki tarihsel bağ, hiç bir zaman yok olmadı. Sartre, Voltaire'den yüzyıllar sonra, aynı "ahlâkî", aynı "felsefî", aynı "siyasî" metodu seçmişti, elbette, Kant, Hegel, Karl Marx, Nietzsche gibi filozoflar da, Sartre'ı etkilemişlerdi, hatta Sartre, "Marxist" olduğunu da yazmıştı, "Marxizm, aşılamaz!" demişti Sartre, "işçi sınıfı, sınıflı toplumlar yok olmadıkça, Marxizm, aşılamaz bir felsefe'dir!".
Sartre, bu anlamda bir "toplum felsefesi" yapmaktan da kaçınmadı. Sartre'ın "toplum felsefesi"nde Rousseau'nun, Hugo'nun, Lenin'in, Russell'ın etkileri vardır. Sartre, Fransa'nın hâlâ "kolonici" olduğu bir dönemde gençliğini yaşamıştı, "kolonicilik"in yok edilmesi yönündeki politikalarını gizlemedi Sartre, Fransızlar'ı da "kolonicilik" konusunda hep hassas olmaya çağırdı. Kuzey Afrika'daki Fransız "koloni"lerinde -özellikle de Cezayir'de- yaşananları Sartre'dan okumak bu açıdan iyi bir tarihsel bilgi getirir.
Jean Paul Sartre, Vietnam'ın Fransa tarafından işgâl edilmesini de eleştirmişti!
Sartre'a "toplum felsefesi" ya da siyasî faâliyetlerinden dolayı saldırıldığında, Başkan De Gaulle, "Sartre, Fransa'dır!" diye Sartre'ı savunmuş, Sartre'la farklı özellikleri olmasının, Sartre'a düşman olmasını veyâ Sartre'a saldırmasını gerekli kılmadığını duyurmuş idi. Jean Paul Sartre, Başkan De Gaulle'e de muhâlefet etmekten kaçınmamıştı, İkinci Dünya Savaşı yıllarında De Gaulle'ü desteklediği hâlde.
Jean Paul Sartre'a Nobel Edebiyat Ödülü verilmesi, 20. Yüzyıl'da yaşanmış ilginç anlardan biridir. Jean Paul Sartre, Birinci Dünya Savaşı'ndan itibâren dünya edebiyatı'nı yönlendirmiş ya da etkilemiş büyük yazarlardan biriydi, böyle bir ödül verilmesi hem iyi bir şeydi, hem de ilginç idi, Sartre'nın tarihteki büyük filozoflardan biri olarak, İsveç Kraliyet Akademisi'nce ödüllendirilmesi, Nobel Edebiyat Ödülü'nün karakterini değiştirmişti.
SİNAN ÖNER
Nobel Edebiyat Ödülü'nün Geçmişi'nden (2)
Amerikalı Gazeteci, Romancı John Steinbeck de, Nobel Edebiyat Ödülü kazanmıştı.
John Steinbeck'in yazdığı bir çok roman, Türkçe'ye çevrildi, Türkçe'de yayınlandı, okurları da az değildir.
John Steinbeck'in, "Gazap Üzümleri", "Sardalya Sokağı", "Yukarımahalle", "İnci", "Tatlı Perşembe", "Bitmeyen Kavga", "Mektuplarda Bir Yaşam" gibi kitapları, Türkçe'de yayınlanmıştı.
John Steinbeck, "gerçekçi edebiyat"ın 20. Yüzyıl'da, Amerika'daki temsilcilerinden biriydi.
Nobel Edebiyat Ödülü'nün John Steinbeck'e verilmesi, doğru bir seçim idi, John Steinbeck, roman sanatı'na, gazeteciliğe, tüm yaşamında eserler üretmiş bir yazardı.
John Steinbeck'in "Mektuplarda Bir Yaşam" kitabını Türkçe'ye çeviren Sevim Raşa ile sohbet etmiştik yıllar önce, "İnsancıl" Dergisi'nde! hatta, John Steinbeck'in "Mektuplarda Bir Yaşam" kitabı ile ilgili bir deneme yazmıştım, "İnsancıl" Dergisi'nde yayınlamıştım, 1991'de. "İnsancıl" Dergisi Sahibi, Yazar Cengiz Gündoğdu iyi hatırlar, John Steinbeck'ten çok bahsederdik, John Steinbeck'in Türkiye'deki edebî hareketlere etkileri hakkında "tespit"ler yapardık, yapmıştık.
John Steinbeck'in Amerikan Tarihi'ndeki rolü de, hatırlanası bir rol idi, John Steinbeck, Amerika Birleşik Devletleri'nin tarihsel özelliklerinin korunmasını öneren bir yazardı, köleciliğin yok edilmesi yönünde yapılan savaşlar sonrasında kurulan yeni Amerika, "ırkçılık"tan da kurtulmalıydı.
John Steinbeck, "Mektuplarda Bir Yaşam"daki mektuplarında, edebî metodundan, İngilizce'yi nasıl kullandığından, edebî tarihi nasıl ele aldığından da bahsetmekteydi.
Nobel Edebiyat Ödülü'nün John Steinbeck'e neden verildiğini öğrenmek isteyenler, "Mektuplarda Bir Yaşam"ı mutlaka okumalıdırlar.
John Steinbeck, "Gazap Üzümleri"nde, Amerikan tarım tarihini romanlaştırmıştı, Amerika'da tarımın modernleştirilmesi, tarımsal kapitalizm'in Amerika'daki yayılışı, köylülerin tarımsal kapitalizm'e muhâlefet hareketleri, John Steinbeck'in "Gazap Üzümleri"nde işlediği sosyal gerçeklerdi. elbette, John Steinbeck, yarattığı kişilerle, yarattığı diyaloglarla, yarattığı edebî atmosferle, benzersiz bir yazardı, milyonlarca okuru olmasının da nedenleri arasında idi, yazarlık yetenekleri.
SİNAN ÖNER
John Steinbeck'in yazdığı bir çok roman, Türkçe'ye çevrildi, Türkçe'de yayınlandı, okurları da az değildir.
John Steinbeck'in, "Gazap Üzümleri", "Sardalya Sokağı", "Yukarımahalle", "İnci", "Tatlı Perşembe", "Bitmeyen Kavga", "Mektuplarda Bir Yaşam" gibi kitapları, Türkçe'de yayınlanmıştı.
John Steinbeck, "gerçekçi edebiyat"ın 20. Yüzyıl'da, Amerika'daki temsilcilerinden biriydi.
Nobel Edebiyat Ödülü'nün John Steinbeck'e verilmesi, doğru bir seçim idi, John Steinbeck, roman sanatı'na, gazeteciliğe, tüm yaşamında eserler üretmiş bir yazardı.
John Steinbeck'in "Mektuplarda Bir Yaşam" kitabını Türkçe'ye çeviren Sevim Raşa ile sohbet etmiştik yıllar önce, "İnsancıl" Dergisi'nde! hatta, John Steinbeck'in "Mektuplarda Bir Yaşam" kitabı ile ilgili bir deneme yazmıştım, "İnsancıl" Dergisi'nde yayınlamıştım, 1991'de. "İnsancıl" Dergisi Sahibi, Yazar Cengiz Gündoğdu iyi hatırlar, John Steinbeck'ten çok bahsederdik, John Steinbeck'in Türkiye'deki edebî hareketlere etkileri hakkında "tespit"ler yapardık, yapmıştık.
John Steinbeck'in Amerikan Tarihi'ndeki rolü de, hatırlanası bir rol idi, John Steinbeck, Amerika Birleşik Devletleri'nin tarihsel özelliklerinin korunmasını öneren bir yazardı, köleciliğin yok edilmesi yönünde yapılan savaşlar sonrasında kurulan yeni Amerika, "ırkçılık"tan da kurtulmalıydı.
John Steinbeck, "Mektuplarda Bir Yaşam"daki mektuplarında, edebî metodundan, İngilizce'yi nasıl kullandığından, edebî tarihi nasıl ele aldığından da bahsetmekteydi.
Nobel Edebiyat Ödülü'nün John Steinbeck'e neden verildiğini öğrenmek isteyenler, "Mektuplarda Bir Yaşam"ı mutlaka okumalıdırlar.
John Steinbeck, "Gazap Üzümleri"nde, Amerikan tarım tarihini romanlaştırmıştı, Amerika'da tarımın modernleştirilmesi, tarımsal kapitalizm'in Amerika'daki yayılışı, köylülerin tarımsal kapitalizm'e muhâlefet hareketleri, John Steinbeck'in "Gazap Üzümleri"nde işlediği sosyal gerçeklerdi. elbette, John Steinbeck, yarattığı kişilerle, yarattığı diyaloglarla, yarattığı edebî atmosferle, benzersiz bir yazardı, milyonlarca okuru olmasının da nedenleri arasında idi, yazarlık yetenekleri.
SİNAN ÖNER
Friday, October 8, 2010
Nobel Edebiyat Ödülü'nün Geçmişi'nden (1)
Nobel Edebiyat Ödülü'nün Geçmişi'nden bahsetmek istiyorum bu denemelerde.
"rastgele" hatırladığım Nobel Ödülü kazanmış yazarlardan, şâirlerden bahsedeyim.
Ernest Hemingway'dan başlayalım.
Amerikalı Gazeteci, Romancı, Öykücü Ernest Hemingway, "Silâhlara Veda", "Çanlar Kimin İçin Çalıyor?", "Klimanjaro'nun Karları", "Güneş de Doğar", "İhtiyar Balıkçı ve Deniz" gibi romanları ile ünlenmişti.
Ernest Hemingway'in eserleri sinema filmlerinde canlandırıldı.
Ernest Hemingway, Birinci Dünya Savaşı sonlarında savaş muhabirliği de yapmıştı, İstanbul'a gelmiş, bir süre Türkiye'de kalmış, gazetelerde Türkiye ile ilgili haberler yazmıştı. Birinci Dünya Savaşı ile ilgili çok sayıda makale yazmıştı, Ernest Hemingway.
"Silâhlara Veda" romanı da, Ernest Hemingway'ın savaş yıllarında yaşadıklarının bir eseridir. "Güneş de Doğar" romanı da öyle.
Ernest Hemingway, daha sonra başka ülkelere geziler yaptı, başka ülkelerin yaşadıklarından, romanlar, öyküler, makaleler üretti. meselâ, İspanya İç Savaşı'nı izledi, 1936'da, Ernest Hemingway.
Ernest Hemingway'in Amerikan Tarihi'nden yararlanıp ürettiği eserleri de az değildi!
Ernest Hemingway, Latin Amerika'ya geziler yaptı, Küba'da kaldı, Küba Devrimi'nin ilk yıllarında Küba'yı destekleyici bir politika izledi.
Ernest Hemingway'in eserleri, tüm dünya'da yayınlanmıştı, Nobel Edebiyat Ödülü kazanması çok isâbetli bir seçim olmuş, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bir süre sonra gerçekleşmiş bu ödüllendirme, edebî tarih açısından da çok ilginç idi.
Ernest Hemingway'e Nobel Edebiyat Ödülü verilmesi, Nobel Ödülleri'nin saygınlığına da bir katkı idi.
Ernest Hemingway, Kuzey Amerika, Ortadoğu, İberik, Latin Amerika ülkelerinde yaşadı, yazdı, 20. Yüzyıl'ın savaşlarla, felâketlerle, iflâslarla dolu tarihinde, bu tarihe müdahâle etmeyi becermiş bir Yazar idi, bir çok şeyi değiştirdi, bir çok şeyin "humanist" bir çizgide evrilmesine neden oldu. Ernest Hemingway'in Nobel Edebiyat Ödülü kazanması, doğaldı, ama, hâlâ şaşırtıcı bir şeymiş gibi de geliyor.
SİNAN ÖNER
"rastgele" hatırladığım Nobel Ödülü kazanmış yazarlardan, şâirlerden bahsedeyim.
Ernest Hemingway'dan başlayalım.
Amerikalı Gazeteci, Romancı, Öykücü Ernest Hemingway, "Silâhlara Veda", "Çanlar Kimin İçin Çalıyor?", "Klimanjaro'nun Karları", "Güneş de Doğar", "İhtiyar Balıkçı ve Deniz" gibi romanları ile ünlenmişti.
Ernest Hemingway'in eserleri sinema filmlerinde canlandırıldı.
Ernest Hemingway, Birinci Dünya Savaşı sonlarında savaş muhabirliği de yapmıştı, İstanbul'a gelmiş, bir süre Türkiye'de kalmış, gazetelerde Türkiye ile ilgili haberler yazmıştı. Birinci Dünya Savaşı ile ilgili çok sayıda makale yazmıştı, Ernest Hemingway.
"Silâhlara Veda" romanı da, Ernest Hemingway'ın savaş yıllarında yaşadıklarının bir eseridir. "Güneş de Doğar" romanı da öyle.
Ernest Hemingway, daha sonra başka ülkelere geziler yaptı, başka ülkelerin yaşadıklarından, romanlar, öyküler, makaleler üretti. meselâ, İspanya İç Savaşı'nı izledi, 1936'da, Ernest Hemingway.
Ernest Hemingway'in Amerikan Tarihi'nden yararlanıp ürettiği eserleri de az değildi!
Ernest Hemingway, Latin Amerika'ya geziler yaptı, Küba'da kaldı, Küba Devrimi'nin ilk yıllarında Küba'yı destekleyici bir politika izledi.
Ernest Hemingway'in eserleri, tüm dünya'da yayınlanmıştı, Nobel Edebiyat Ödülü kazanması çok isâbetli bir seçim olmuş, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bir süre sonra gerçekleşmiş bu ödüllendirme, edebî tarih açısından da çok ilginç idi.
Ernest Hemingway'e Nobel Edebiyat Ödülü verilmesi, Nobel Ödülleri'nin saygınlığına da bir katkı idi.
Ernest Hemingway, Kuzey Amerika, Ortadoğu, İberik, Latin Amerika ülkelerinde yaşadı, yazdı, 20. Yüzyıl'ın savaşlarla, felâketlerle, iflâslarla dolu tarihinde, bu tarihe müdahâle etmeyi becermiş bir Yazar idi, bir çok şeyi değiştirdi, bir çok şeyin "humanist" bir çizgide evrilmesine neden oldu. Ernest Hemingway'in Nobel Edebiyat Ödülü kazanması, doğaldı, ama, hâlâ şaşırtıcı bir şeymiş gibi de geliyor.
SİNAN ÖNER
Thursday, October 7, 2010
2010 Nobel Edebiyat Ödülü, Mario Vargas Llosa'nın
2010 Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibi bugün açıklandı: Mario Vargas Llosa.
Mario Vargas Llosa, Peru'lu İspanyol Yazar, Romancı, Denemeci, "Profesör".
Mario Vargas Llosa'ya Nobel Edebiyat Ödülü'nün "bir gün mutlaka" verileceğini daha liseli yıllarımda -1985'lerde- biliyordum, hissediyordum, hatta verilmesi gerektiğini de düşünüyordum.
Mario Vargas Llosa'nın eserlerini pek okumadım halbûki, Türkçe'de "Kent ve Köpekler" romanı yayınlanmıştı yıllar önce, sonra başka çeviriler yapıldı, şimdi, Nobel Edebiyat Ödülü'nü alınca, eserlerinin çoğu Türkçe'ye çevrilir, yayınlanır!
Nobel Edebiyat Ödülü'nün Türkçe'ye çok yararı olmuştur, geçmişte, Nobel Ödülü aldılar diye bir çok yazarın eserleri Türkçe'ye çevrilmiş, yayınlanmıştı. zaten, Nobel Edebiyat Ödülü, 20. Yüzyıl'ın başlarında verilmeye başlanırken, bir amaç da bu idi, ödül kazanan yazarların eserlerinin farklı dillerde, farklı ülkelerde yayınlanması.
meselâ, daha geçen yıllarda, Portekizli İspanyol Yazar José Saramago'nun eserleri, José Saramago Nobel Edebiyat Ödülü alınca Türkçe'de yayınlanmıştı, daha önce José Saramago pek bilinmiyordu Türkiye'de.
yine, Gabriel Garcia Marquez, 1982'de Nobel Edebiyat Ödülü alınca, eserleri Türkçe'ye çevrildi, Türkçe'de yayınlandı, romanları, öyküleri, denemeleri.
Mario Vargas Llosa, Perulu ama İspanyol bir Yazar, İspanya'da üniversite eğitimi almış, İspanyolca yazıyor eserlerini. Mario Vargas Llosa'nın, bir romancı olarak ustalığı tüm dünyada kabûl ediliyor, aynı zamanda bir filozof, Mario Vargas Llosa, siyaset filozofu, tarih filozofu. Latin Amerikalı yazarlar arasında, "modern edebiyat" açısından Mario Vargas Llosa, "modernizm"in edebiyat'ta büyük bir uygulayıcısı. Julio Cortazar, Jorge Amado, Pablo Neruda, Miguel Angel Asturias, Octavio Paz gibi yazarlar gibi, Mario Vargas Llosa da, bir anlamda, bir "gerçekçilik ustası". Mario Vargas Llosa'nın eserlerinin çoğunu okumadığım için, yazarlığı ile ilgili fazla bir şey yazmak istemem. ama, Mario Vargas Llosa'ya 2010 Nobel Edebiyat Ödülü'nün verilmesinin çok iyi, çok doğru bir seçim olduğunu yazmamda hiç bir sakınca yok, hatta eserlerini okusaydım, daha da çok şey yazardım!
Mario Vargas Llosa'yı kutlarım, Peru'yu, İspanya'yı, İsveç'i kutlarım.
SİNAN ÖNER
Mario Vargas Llosa, Peru'lu İspanyol Yazar, Romancı, Denemeci, "Profesör".
Mario Vargas Llosa'ya Nobel Edebiyat Ödülü'nün "bir gün mutlaka" verileceğini daha liseli yıllarımda -1985'lerde- biliyordum, hissediyordum, hatta verilmesi gerektiğini de düşünüyordum.
Mario Vargas Llosa'nın eserlerini pek okumadım halbûki, Türkçe'de "Kent ve Köpekler" romanı yayınlanmıştı yıllar önce, sonra başka çeviriler yapıldı, şimdi, Nobel Edebiyat Ödülü'nü alınca, eserlerinin çoğu Türkçe'ye çevrilir, yayınlanır!
Nobel Edebiyat Ödülü'nün Türkçe'ye çok yararı olmuştur, geçmişte, Nobel Ödülü aldılar diye bir çok yazarın eserleri Türkçe'ye çevrilmiş, yayınlanmıştı. zaten, Nobel Edebiyat Ödülü, 20. Yüzyıl'ın başlarında verilmeye başlanırken, bir amaç da bu idi, ödül kazanan yazarların eserlerinin farklı dillerde, farklı ülkelerde yayınlanması.
meselâ, daha geçen yıllarda, Portekizli İspanyol Yazar José Saramago'nun eserleri, José Saramago Nobel Edebiyat Ödülü alınca Türkçe'de yayınlanmıştı, daha önce José Saramago pek bilinmiyordu Türkiye'de.
yine, Gabriel Garcia Marquez, 1982'de Nobel Edebiyat Ödülü alınca, eserleri Türkçe'ye çevrildi, Türkçe'de yayınlandı, romanları, öyküleri, denemeleri.
Mario Vargas Llosa, Perulu ama İspanyol bir Yazar, İspanya'da üniversite eğitimi almış, İspanyolca yazıyor eserlerini. Mario Vargas Llosa'nın, bir romancı olarak ustalığı tüm dünyada kabûl ediliyor, aynı zamanda bir filozof, Mario Vargas Llosa, siyaset filozofu, tarih filozofu. Latin Amerikalı yazarlar arasında, "modern edebiyat" açısından Mario Vargas Llosa, "modernizm"in edebiyat'ta büyük bir uygulayıcısı. Julio Cortazar, Jorge Amado, Pablo Neruda, Miguel Angel Asturias, Octavio Paz gibi yazarlar gibi, Mario Vargas Llosa da, bir anlamda, bir "gerçekçilik ustası". Mario Vargas Llosa'nın eserlerinin çoğunu okumadığım için, yazarlığı ile ilgili fazla bir şey yazmak istemem. ama, Mario Vargas Llosa'ya 2010 Nobel Edebiyat Ödülü'nün verilmesinin çok iyi, çok doğru bir seçim olduğunu yazmamda hiç bir sakınca yok, hatta eserlerini okusaydım, daha da çok şey yazardım!
Mario Vargas Llosa'yı kutlarım, Peru'yu, İspanya'yı, İsveç'i kutlarım.
SİNAN ÖNER
Monday, October 4, 2010
Şiir'le Yaşadığım Hayat!
Şiir'le yaşadığım hayat'ı anlatmam gerek.
neden şiir yazdım, neden şiirlerin arasında yaşadım, neden Şâirler'le yaşadım?
şiir yazmaya, 1983'de başladım, 12 yaşımda, geç bir tarih. ama, şiir okumaya, hemen 7 yaşımda başlamıştım. roman okumaya da çok erken başladım, 8 yaşımda, Victor Hugo'nun "Sefiller"ini okumuştum, yüzlerce sayfa. Waterloo Savaşı'nı tartıştım daha çocukken, Napoléon'un Rusya ile savaşını, Victor Hugo, "Sefiller"de sayfalarca anlatmıştı. Jan Val Jean'ın, Cosette'in, Marius'un, Javert'ın, Fantine'in yaşadığı Paris'te yaşadım, çocukluğumu. elbette, "Sefiller" okuru olarak. Fransız Şiiri'ni de, Türkçe çevirilerinden çocukluğumda okumaya başlamıştım.
deneme okumaya, ya da makale okumaya da, 7 yaşımda başladım, Montaigne'in Denemeler'ini, 12 yaşımda okumuştum, Türkçe çevirisi ile.
şiir'i Şâirce anlayışım, yine 12 yaşımda idi, şiir yazdığımı fark edince, Şâir olacağımı da hissetmiştim. zaten, Orhan Veli, Nâzım Hikmet, Mehmet Akif, Tevfik Fikret gibi usta Şâirlerimizin çok şiirini okumuştum, şiirsel anlayışları ile kişiliğimde hissettiğim şiirsel özelliklerin birbirine benzediğini de fark etmiştim.
şiir, kelimeler'le yaşadığım bir oyun idi önce, sonra, sokaklarda, caddelerde, şehirlerde dolaşırken, şiirsel keşifler yapmayı öğrendim.
15 yaşımda, şiirlerden bir "dünya" kurmuştum!
dünya şiiri'nin Türkçe'de yayınlanan Şâirler'nin yazdıklarını toplamıştım, harçlıklarımı şiir'e harcamıştım yıllarca.
Türkçe şiiri öyle çok okumuştum ki, artık Şâirler'le sohbet etmek istiyordum, usta Şâirler'le, yazdıkları şiirlerin bana verdiği heyecan ile rastlaşmak istiyordum.
1985'de İstanbul'a taşınınca, bir çok Şâir'le sohbet etmek ya da onları dinlemek, izlemek mümkün oldu, Cemal Süreyâ, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Arif Damar, Kerim Korcan, Can Yücel, Kemal Özer, Onat Kutlar, Halim Şefik Güzelson, Melih Cevdet Anday, Tahsin Saraç, Aziz Nesin, Necâti Cumalı, Muzaffer İlhan Erdost, Vecihi Timuroğlu, Melisa Gürpınar, Gülten Akın, Ali Püsküllüoğlu, Rıfat Ilgaz gibi bir çok usta Şâir'le aynı salonlarda, aynı sohbetlerde yer aldım, çoğunun yazdıklarını zaten daha önce de okumuştum.
demek, şiir'le yaşayışımda, kitaplar vardır, İstanbul'da, Ankara'da, Yalova'da yaşadığım "kitaplı" bir hayat vardır!
şiir'i, felsefesi ya da estetiği açısından da incelemiştim.
dünya'nın bir çok şiir uzmanı'nın kitaplarını okumuştum. şiir'in nitelikleri, tarihsel bir sanat olarak tanımlanması, sürekli meraklandığım bir konu idi.
bu nedenle, üniversite olarak, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nde okumayı seçmiştim.
üniversite yıllarımda, şiir yazmak, doğal bir alışkanlığım idi. İstanbul ile Yalova arasında yolculuk yaptığım beş yıl süresince, şiir yazdım! vapurlarda, otobüslerde, kıyılarda, kıyı kafelerinde, şiir'le yaşadım.
üniversite yıllarımda, şiir'le yaşadıklarım ilginç rastlaşmalar getirmişti bana.
keşif yapmak, Şâir'in başlıca özelliklerinden biriydi, ben de, üniversite yıllarımda tüm Türkiye'yi dolaşmıştım, şiirsel keşiflerle dolu yolculuklarda. Ege'de, Karadeniz'de, Marmara Bölgesi'nde, Kapadokya'da, Güney'de, çeşitli kentlerde, kasabalarda, köylerde, hem coğrafî incelemeler yaptım, hem de şiirsel keşifler yaptım.
bu yolculuklarımın şiirsel sonuçları arasında, Japonya'da yayınladığım 75 kadar şiir vardır, Japonca'da yayınlamıştım şiirlerimi, şiirlerimi çeviren de, Japonca Uzmanı Kardeşim İnan Öner idi, 2004 ile 2008 arasında şiirlerim, hemen her ay, "Mi'te" Şiir Dergisi'nde yayınlandı.
şiir'de yaşamak, beni mutlaka doğal yaşayış koşullarına, coğrafî gerçeklere bağlıyor idi.
tarihçiliğimi de şiir'e bağladığımı yazmam gerek.
tarih kurumlarında çalıştığım yıllarda, ki, uzun yıllar sürmüştür bu deneyimlerim, şiir'den kopmadığım gibi, şiir'de yaşamaktan da kopmadım, şiirler yazdım ya da şiirler okudum. şiirsel keşiflerim, tarihçiliğim sırasında sürüp gelmişti, tarihçiliği öğrenirken, şiir'i de yeniden öğrenmekteydim.
Şiir Sanatı, çok eski bir sanat, binlerce yıllık bir geçmişi var.
2008'de, Sovyet Kırgız Yazar Chinghiz Aitmatov'un vefâtının ardından Kırgızistan'a gitmiştim, Manas Üniversitesi'nde, bir süre Kırgızca, Rusça dersleri almıştım. bu sürede, Kırgız Şiiri'ni inceledim, onlarca Kırgız Şâiri'nin şiirlerini okudum. Manas Destanı ile ilgili bazı notlar okudum. Asya'nın tarihsel, doğal güçlerinin şiir'de anlatımını bulmuş olduğunu fark ettim. hem de, Tanrı Dağı'nın hemen çevresinde idim! Şâir Yağmur Atsız'ın Babası Nihâl Atsız'ın yazdığı "Tanrı Dağı" şiirini okumuştum daha önce, şimdi Tanrı Dağı'nda idim, büyük bir şiirsel keşif idi yaşadığım.
Rus Şiiri'ni Türkçe'ye, İngilizce'ye çevrildiği özellikleri ile incelemiştim daha önce, ama, şimdi, Sovyet Kırgızistanı'nda, Ruslar'ın yaşadığı bir ülkede idim. ama, Rusça öğrenimim yine de tamamlanamadı, bir süre daha ertelemek zorunda kaldım, Rusça'yı tüm özellikleri ile öğrenmeyi.
Kırgızistan'a giderken, ilk kez uçağa binmiştim, ilk kez uçtum!
şiir açısından büyük bir anlamı vardır, uçak yolculuklarının.
şiir, kelimelerle duyuşları birbirine bağlama sanatı olarak ya da, duyuşları kelimelerde duyurma sanatı olarak vardır, bu açıdan uçak yolculuklarının Şâir'de yarattığı duyuşları mutlaka kelimeleştirmek gerekir. geçmişte, vapur yolculuklarında şiirler yazardım, sonra, tren yolculuklarında, otobüs yolculuklarında, otomobil yolculuklarında, şiirsel keşifler yapmıştım.
şiir yazmak, Rus Şâir Mayakovsky'nin yazdığı gibi, yalnız coğrafî duyuşlarla değil, tarihsel hafıza ile çalışmayı gerekli kılıyor idi, Şâir, geçmişi zihninde taşır, şiirsel geçmişi duyuşlarında, mantığında taşır, ya da yeniden keşfeder. tarihsel hafıza, Şâir'in şiir yazarkenki başlıca esin kaynağıdır, hem de şiirsel bir çalışma'nın üretici malzemelerini içerir.
Nobel Edebiyat Ödülü'nün, bu yıl bir Şâir'e verilmesini dilediğim için yazdım bu denemeyi, biraz da. hatta, Nobel Edebiyat Ödülü, bana bile verilse, doğru bir seçim olur bu, şiir'le yaşadığım hayat'ı İsveç Kraliyet Akademisi ya da Nobel Ödülleri Komitesi bilseydi, Nobel Edebiyat Ödülü almam çok doğal bir gerçek olacak idi, şiir'le bir hayat yaşadım, ama, "şiir yayınlamak" açısından bir seçim yapmak zorunda kaldım, Japonya'da, Japonca yayınlamayı seçtim, şiirsel biyografim incelendiğinde, büyük bir Şâir olduğumu bile duyurmak mümkün, doğal bir niteleme olurdu bu.
SİNAN ÖNER
neden şiir yazdım, neden şiirlerin arasında yaşadım, neden Şâirler'le yaşadım?
şiir yazmaya, 1983'de başladım, 12 yaşımda, geç bir tarih. ama, şiir okumaya, hemen 7 yaşımda başlamıştım. roman okumaya da çok erken başladım, 8 yaşımda, Victor Hugo'nun "Sefiller"ini okumuştum, yüzlerce sayfa. Waterloo Savaşı'nı tartıştım daha çocukken, Napoléon'un Rusya ile savaşını, Victor Hugo, "Sefiller"de sayfalarca anlatmıştı. Jan Val Jean'ın, Cosette'in, Marius'un, Javert'ın, Fantine'in yaşadığı Paris'te yaşadım, çocukluğumu. elbette, "Sefiller" okuru olarak. Fransız Şiiri'ni de, Türkçe çevirilerinden çocukluğumda okumaya başlamıştım.
deneme okumaya, ya da makale okumaya da, 7 yaşımda başladım, Montaigne'in Denemeler'ini, 12 yaşımda okumuştum, Türkçe çevirisi ile.
şiir'i Şâirce anlayışım, yine 12 yaşımda idi, şiir yazdığımı fark edince, Şâir olacağımı da hissetmiştim. zaten, Orhan Veli, Nâzım Hikmet, Mehmet Akif, Tevfik Fikret gibi usta Şâirlerimizin çok şiirini okumuştum, şiirsel anlayışları ile kişiliğimde hissettiğim şiirsel özelliklerin birbirine benzediğini de fark etmiştim.
şiir, kelimeler'le yaşadığım bir oyun idi önce, sonra, sokaklarda, caddelerde, şehirlerde dolaşırken, şiirsel keşifler yapmayı öğrendim.
15 yaşımda, şiirlerden bir "dünya" kurmuştum!
dünya şiiri'nin Türkçe'de yayınlanan Şâirler'nin yazdıklarını toplamıştım, harçlıklarımı şiir'e harcamıştım yıllarca.
Türkçe şiiri öyle çok okumuştum ki, artık Şâirler'le sohbet etmek istiyordum, usta Şâirler'le, yazdıkları şiirlerin bana verdiği heyecan ile rastlaşmak istiyordum.
1985'de İstanbul'a taşınınca, bir çok Şâir'le sohbet etmek ya da onları dinlemek, izlemek mümkün oldu, Cemal Süreyâ, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Arif Damar, Kerim Korcan, Can Yücel, Kemal Özer, Onat Kutlar, Halim Şefik Güzelson, Melih Cevdet Anday, Tahsin Saraç, Aziz Nesin, Necâti Cumalı, Muzaffer İlhan Erdost, Vecihi Timuroğlu, Melisa Gürpınar, Gülten Akın, Ali Püsküllüoğlu, Rıfat Ilgaz gibi bir çok usta Şâir'le aynı salonlarda, aynı sohbetlerde yer aldım, çoğunun yazdıklarını zaten daha önce de okumuştum.
demek, şiir'le yaşayışımda, kitaplar vardır, İstanbul'da, Ankara'da, Yalova'da yaşadığım "kitaplı" bir hayat vardır!
şiir'i, felsefesi ya da estetiği açısından da incelemiştim.
dünya'nın bir çok şiir uzmanı'nın kitaplarını okumuştum. şiir'in nitelikleri, tarihsel bir sanat olarak tanımlanması, sürekli meraklandığım bir konu idi.
bu nedenle, üniversite olarak, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nde okumayı seçmiştim.
üniversite yıllarımda, şiir yazmak, doğal bir alışkanlığım idi. İstanbul ile Yalova arasında yolculuk yaptığım beş yıl süresince, şiir yazdım! vapurlarda, otobüslerde, kıyılarda, kıyı kafelerinde, şiir'le yaşadım.
üniversite yıllarımda, şiir'le yaşadıklarım ilginç rastlaşmalar getirmişti bana.
keşif yapmak, Şâir'in başlıca özelliklerinden biriydi, ben de, üniversite yıllarımda tüm Türkiye'yi dolaşmıştım, şiirsel keşiflerle dolu yolculuklarda. Ege'de, Karadeniz'de, Marmara Bölgesi'nde, Kapadokya'da, Güney'de, çeşitli kentlerde, kasabalarda, köylerde, hem coğrafî incelemeler yaptım, hem de şiirsel keşifler yaptım.
bu yolculuklarımın şiirsel sonuçları arasında, Japonya'da yayınladığım 75 kadar şiir vardır, Japonca'da yayınlamıştım şiirlerimi, şiirlerimi çeviren de, Japonca Uzmanı Kardeşim İnan Öner idi, 2004 ile 2008 arasında şiirlerim, hemen her ay, "Mi'te" Şiir Dergisi'nde yayınlandı.
şiir'de yaşamak, beni mutlaka doğal yaşayış koşullarına, coğrafî gerçeklere bağlıyor idi.
tarihçiliğimi de şiir'e bağladığımı yazmam gerek.
tarih kurumlarında çalıştığım yıllarda, ki, uzun yıllar sürmüştür bu deneyimlerim, şiir'den kopmadığım gibi, şiir'de yaşamaktan da kopmadım, şiirler yazdım ya da şiirler okudum. şiirsel keşiflerim, tarihçiliğim sırasında sürüp gelmişti, tarihçiliği öğrenirken, şiir'i de yeniden öğrenmekteydim.
Şiir Sanatı, çok eski bir sanat, binlerce yıllık bir geçmişi var.
2008'de, Sovyet Kırgız Yazar Chinghiz Aitmatov'un vefâtının ardından Kırgızistan'a gitmiştim, Manas Üniversitesi'nde, bir süre Kırgızca, Rusça dersleri almıştım. bu sürede, Kırgız Şiiri'ni inceledim, onlarca Kırgız Şâiri'nin şiirlerini okudum. Manas Destanı ile ilgili bazı notlar okudum. Asya'nın tarihsel, doğal güçlerinin şiir'de anlatımını bulmuş olduğunu fark ettim. hem de, Tanrı Dağı'nın hemen çevresinde idim! Şâir Yağmur Atsız'ın Babası Nihâl Atsız'ın yazdığı "Tanrı Dağı" şiirini okumuştum daha önce, şimdi Tanrı Dağı'nda idim, büyük bir şiirsel keşif idi yaşadığım.
Rus Şiiri'ni Türkçe'ye, İngilizce'ye çevrildiği özellikleri ile incelemiştim daha önce, ama, şimdi, Sovyet Kırgızistanı'nda, Ruslar'ın yaşadığı bir ülkede idim. ama, Rusça öğrenimim yine de tamamlanamadı, bir süre daha ertelemek zorunda kaldım, Rusça'yı tüm özellikleri ile öğrenmeyi.
Kırgızistan'a giderken, ilk kez uçağa binmiştim, ilk kez uçtum!
şiir açısından büyük bir anlamı vardır, uçak yolculuklarının.
şiir, kelimelerle duyuşları birbirine bağlama sanatı olarak ya da, duyuşları kelimelerde duyurma sanatı olarak vardır, bu açıdan uçak yolculuklarının Şâir'de yarattığı duyuşları mutlaka kelimeleştirmek gerekir. geçmişte, vapur yolculuklarında şiirler yazardım, sonra, tren yolculuklarında, otobüs yolculuklarında, otomobil yolculuklarında, şiirsel keşifler yapmıştım.
şiir yazmak, Rus Şâir Mayakovsky'nin yazdığı gibi, yalnız coğrafî duyuşlarla değil, tarihsel hafıza ile çalışmayı gerekli kılıyor idi, Şâir, geçmişi zihninde taşır, şiirsel geçmişi duyuşlarında, mantığında taşır, ya da yeniden keşfeder. tarihsel hafıza, Şâir'in şiir yazarkenki başlıca esin kaynağıdır, hem de şiirsel bir çalışma'nın üretici malzemelerini içerir.
Nobel Edebiyat Ödülü'nün, bu yıl bir Şâir'e verilmesini dilediğim için yazdım bu denemeyi, biraz da. hatta, Nobel Edebiyat Ödülü, bana bile verilse, doğru bir seçim olur bu, şiir'le yaşadığım hayat'ı İsveç Kraliyet Akademisi ya da Nobel Ödülleri Komitesi bilseydi, Nobel Edebiyat Ödülü almam çok doğal bir gerçek olacak idi, şiir'le bir hayat yaşadım, ama, "şiir yayınlamak" açısından bir seçim yapmak zorunda kaldım, Japonya'da, Japonca yayınlamayı seçtim, şiirsel biyografim incelendiğinde, büyük bir Şâir olduğumu bile duyurmak mümkün, doğal bir niteleme olurdu bu.
SİNAN ÖNER
Sunday, October 3, 2010
Nobel Edebiyat Ödülü!
Nobel Edebiyat Ödülü, 2010'da kime verilecek?
önümüzdeki hafta açıklanıyor!
Nobel Edebiyat Ödülü'nün dünya edebiyatı açısından da, Türkiye edebiyatı açısından da ne kadar ilginç bir ödül olduğunu okurlarım bilirler.
Nobel Ödülleri, farklı alanlarda dağıtılıyor, İsveç Kraliyet Akademisi, Alfred Nobel'in anısını korumak amacıyla, Nobel Ödülleri dağıtmayı sürdürüyor.
Türkiye'de, Yaşar Kemal Göğceli, yıllarca Nobel Edebiyat Ödülü almayı istedi, bu yönde girişimler yaptı, ya da bu yöndeki girişimleri destekledi, ama, olmadı, hâlâ Yaşar Kemal Göğceli, Nobel Edebiyat Ödülü alamadı.
ama, Orhan Pamuk, geçen yıllarda, ilk kez, Türkçe yazan bir romancı olarak, Nobel Edebiyat Ödülü aldı. Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülü aldığı törenleri, internet'teki Nobel Ödülleri Komitesi sayfalarında izlemiştim. İsveç Kralı Gustav, Orhan Pamuk'a Nobel Edebiyat Ödülü'nü törenle vermişti. törene, Orhan Pamuk'un kızı Rüya Pamuk da katılmıştı.
Nobel Edebiyat Ödülü alan yazarlar, şâirler arasında, Gabriel Garcia Marquez, Jose Saramago, Pablo Neruda, Jean Paul Sartre, Octavio Paz, Yorgo Seferis, Jaroslav Seifert, Samuel Beckett, Rabindranath Tagore, Boris Pasternak, Elias Canetti, Dario Fo, Romain Rolland, Kenzaburo Oe, Yasunari Kawabata, Doris Lessing, Ernest Hemingway, Necip Mahfuz gibi usta yazarlar, şâirler vardır.
Nobel Edebiyat Ödülü, saygın bir edebiyat ödülü.
ama, Nobel Edebiyat Ödülü alamayan usta yazarlar, şâirler de vardır: Nâzım Hikmet Ran, Chinghiz Aitmatov, Kemal Tahir, Aziz Nesin, Rafael Alberti, Cesare Pavese, Arthur Miller, Nicholas Guillien, Jack London, Franz Kafka, Bertolt Brecht, Paul Eluard, Yevgeni Yevtushenko, Yukio Mishima, Jorge Amado gibi.
Nâzım Hikmet Ran, Dünya Barış Ödülü almıştı, Chinghiz Aitmatov da, Lenin Ödülü. Chinghiz Aitmatov, bir sohbetinde, "bana Nobel Ödülü vermediler ama, eserlerim 150 dil'de yayınlandı, bu da Nobel Ödülü kadar büyük bir ödül!" demişti.
zaten, tüm usta yazarlara, şâirlere ödül vermek de mümkün değildir, dünya edebiyatı zengin bir edebiyat, bir çok yazar, bir çok şâir, eserler üretmeyi sürdürüyor.
bu yıl kim Nobel Edebiyat Ödülü alacak?
ben, bir tâhmin yapmak istemiyorum, ama, "aday"lar arasında Suriyeli Şâir Adonis de varmış, Adonis'in Nobel Edebiyat Ödülü alması doğaldır, alırsa şaşırmam! Adonis, Arap Şiiri'nde büyük bir doruk olduğu gibi, Adonis'in zihinsel yetilerinin de Nobel Ödülleri Komitesi'nce ödüllendirilmesinde fayda vardır, insanlık açısından. Adonis, daha önce, Nâzım Hikmet Ödülü almıştı, İstanbul'daki sohbet toplantılarında yer almıştım, Şâir Çevirmen Özdemir İnce, Şâir Çevirmen Ataol Behramoğlu da, Adonis'i yalnız bırakmamışlardı, Adonis, bana da kitaplarını hediye etmişti, yıllar önce!
şimdi, yıllar sonra, Adonis'in Nobel Edebiyat Ödülü alması ihtimâli, kuşkusuz sevindirici bir haber.
ben de, Japonya'da, Japonca'da yayınladığım 75 kadar şiir'e güvenip, "Mi'te" Dergisi Editörü Şâir Arai Takako'dan şiirlerimi Nobel Edebiyat Ödülleri Komitesi'ne göndermesini, "aday"lığımı duyurmasını istemiştim. bilmiyorum, gönderdi mi? ama, ben, geçen yıllarda, yazdığım ilk romanı, "Suruç'ta Issızlık"ı, Nobel Ödülleri Komitesi'ne göndermiştim, yayınlanmadığı için, "aday"lığım söz konusu değildi, ama, yayınlandığında, ben de "aday" olurum.
demek ki, Nobel Edebiyat Ödülleri ile Türkçe yazan yazarların, şâirlerin bir ilgisi hep var, hep de olacak.
bu yılki Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibini şimdiden kutlarım.
SİNAN ÖNER
önümüzdeki hafta açıklanıyor!
Nobel Edebiyat Ödülü'nün dünya edebiyatı açısından da, Türkiye edebiyatı açısından da ne kadar ilginç bir ödül olduğunu okurlarım bilirler.
Nobel Ödülleri, farklı alanlarda dağıtılıyor, İsveç Kraliyet Akademisi, Alfred Nobel'in anısını korumak amacıyla, Nobel Ödülleri dağıtmayı sürdürüyor.
Türkiye'de, Yaşar Kemal Göğceli, yıllarca Nobel Edebiyat Ödülü almayı istedi, bu yönde girişimler yaptı, ya da bu yöndeki girişimleri destekledi, ama, olmadı, hâlâ Yaşar Kemal Göğceli, Nobel Edebiyat Ödülü alamadı.
ama, Orhan Pamuk, geçen yıllarda, ilk kez, Türkçe yazan bir romancı olarak, Nobel Edebiyat Ödülü aldı. Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülü aldığı törenleri, internet'teki Nobel Ödülleri Komitesi sayfalarında izlemiştim. İsveç Kralı Gustav, Orhan Pamuk'a Nobel Edebiyat Ödülü'nü törenle vermişti. törene, Orhan Pamuk'un kızı Rüya Pamuk da katılmıştı.
Nobel Edebiyat Ödülü alan yazarlar, şâirler arasında, Gabriel Garcia Marquez, Jose Saramago, Pablo Neruda, Jean Paul Sartre, Octavio Paz, Yorgo Seferis, Jaroslav Seifert, Samuel Beckett, Rabindranath Tagore, Boris Pasternak, Elias Canetti, Dario Fo, Romain Rolland, Kenzaburo Oe, Yasunari Kawabata, Doris Lessing, Ernest Hemingway, Necip Mahfuz gibi usta yazarlar, şâirler vardır.
Nobel Edebiyat Ödülü, saygın bir edebiyat ödülü.
ama, Nobel Edebiyat Ödülü alamayan usta yazarlar, şâirler de vardır: Nâzım Hikmet Ran, Chinghiz Aitmatov, Kemal Tahir, Aziz Nesin, Rafael Alberti, Cesare Pavese, Arthur Miller, Nicholas Guillien, Jack London, Franz Kafka, Bertolt Brecht, Paul Eluard, Yevgeni Yevtushenko, Yukio Mishima, Jorge Amado gibi.
Nâzım Hikmet Ran, Dünya Barış Ödülü almıştı, Chinghiz Aitmatov da, Lenin Ödülü. Chinghiz Aitmatov, bir sohbetinde, "bana Nobel Ödülü vermediler ama, eserlerim 150 dil'de yayınlandı, bu da Nobel Ödülü kadar büyük bir ödül!" demişti.
zaten, tüm usta yazarlara, şâirlere ödül vermek de mümkün değildir, dünya edebiyatı zengin bir edebiyat, bir çok yazar, bir çok şâir, eserler üretmeyi sürdürüyor.
bu yıl kim Nobel Edebiyat Ödülü alacak?
ben, bir tâhmin yapmak istemiyorum, ama, "aday"lar arasında Suriyeli Şâir Adonis de varmış, Adonis'in Nobel Edebiyat Ödülü alması doğaldır, alırsa şaşırmam! Adonis, Arap Şiiri'nde büyük bir doruk olduğu gibi, Adonis'in zihinsel yetilerinin de Nobel Ödülleri Komitesi'nce ödüllendirilmesinde fayda vardır, insanlık açısından. Adonis, daha önce, Nâzım Hikmet Ödülü almıştı, İstanbul'daki sohbet toplantılarında yer almıştım, Şâir Çevirmen Özdemir İnce, Şâir Çevirmen Ataol Behramoğlu da, Adonis'i yalnız bırakmamışlardı, Adonis, bana da kitaplarını hediye etmişti, yıllar önce!
şimdi, yıllar sonra, Adonis'in Nobel Edebiyat Ödülü alması ihtimâli, kuşkusuz sevindirici bir haber.
ben de, Japonya'da, Japonca'da yayınladığım 75 kadar şiir'e güvenip, "Mi'te" Dergisi Editörü Şâir Arai Takako'dan şiirlerimi Nobel Edebiyat Ödülleri Komitesi'ne göndermesini, "aday"lığımı duyurmasını istemiştim. bilmiyorum, gönderdi mi? ama, ben, geçen yıllarda, yazdığım ilk romanı, "Suruç'ta Issızlık"ı, Nobel Ödülleri Komitesi'ne göndermiştim, yayınlanmadığı için, "aday"lığım söz konusu değildi, ama, yayınlandığında, ben de "aday" olurum.
demek ki, Nobel Edebiyat Ödülleri ile Türkçe yazan yazarların, şâirlerin bir ilgisi hep var, hep de olacak.
bu yılki Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibini şimdiden kutlarım.
SİNAN ÖNER
Subscribe to:
Posts (Atom)
Blog Archive
-
▼
2010
(36)
-
▼
October
(10)
- Nestor Kirchner'e Törenler
- "Casablanca"yı Yeniden İzlerken
- Başkan Nestor Kirchner'in Ölümü
- Nobel Edebiyat Ödülü'nün Geçmişi'nden (4)
- Nobel Edebiyat Ödülü'nün Geçmişi'nden (3)
- Nobel Edebiyat Ödülü'nün Geçmişi'nden (2)
- Nobel Edebiyat Ödülü'nün Geçmişi'nden (1)
- 2010 Nobel Edebiyat Ödülü, Mario Vargas Llosa'nın
- Şiir'le Yaşadığım Hayat!
- Nobel Edebiyat Ödülü!
-
▼
October
(10)
About Me
- Sinan Öner
- Mersin, Türkiye
- Historian, Poet, Translator, Novelist, Cinema Writer