Thursday, January 31, 2013

Tarihçi Eric Hobsbawm'ın Bir Kitabı

Tarihçi Eric Hobsbawm'ın önemli kitaplarından biri de, "1780'den Bugüne Milletler ve Milliyetçilik: Program, Efsane, Gerçeklik" idi, Türkçe'ye de çevrilmişti kitap. Hobsbawm, kitapta, 1789 Fransız Devrimi'nden bugüne, "milletler"i ve "milliyetçilik" kavramının değişmesini ele almıştı.
son haftalarda, Cumhuriyet Halk Partisi'nde tartışmaya açılmak istenen konulardan biri de, "millet" kavramı ile "milliyetçilik" ilkesi oldu. ama, tartışmanın ilk seviyesi yüksek olmadığından, konu unutulmuş gibi. halbûki, daha geçenlerde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, Çin Komünist Partisi'nin dâvetlisi olarak Çin Halk Cumhuriyeti'ne bir gezi yapmışlardı. Çin, "milletler" ve "milliyetçilik" söz konusu olunca, en önemli tarihî dersleri içeren bir tarihe ve bugüne sahip bir ülkedir. Çin'den bu konuda öğrenilecek çok şey vardır.
ama, "millet" kavramının da, "milliyetçilik" kavramının da, tarih bilimini, toplumbilimi, hatta felsefeyi ilgilendiren bir bilim konusu olduğu, ne yazık ki CHP'lilerin de zihinlerinde yeterince kavranmış değildir.
"millet"ler, tarihîdir, insanlığın tarihi süresinde, yüzyıllar sürmüş bir tarihsel değişme içinde meydana gelmişlerdir. "milliyetçilik" de, Tarihçi Eric Hobsbawm'ın yazdığı gibi, 18. Yüzyıl'da, Fransa'da tam anlamıyla formüle edilmiş, "burjuva demokratlığı" ile bağlı bir siyasî akıma dönüşmüştür. "ulus-devlet"lerin oluşumu da, "milliyetçilik" akımı ile bağlı idi. ama, dünya tarihi, "ulus-devlet"lerin -"millet-devlet"lerin- özelliklerinin de tarihî bir değişme içinde gerçekleştiğini kanıtlıyor.
20. Yüzyıl'da ise, "çok milletli", "ulus-ötesi devlet"ler meydana gelmişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri'nin ardından, Sovyetler Birliği, Çin Halk Cumhuriyeti, Avrupa Birliği gibi "çok milletli", "ulus-ötesi devletler" ya da "devlet-birlikleri" meydana gelmişlerdir. 20. Yüzyıl'da, bir anlamda, "millet"ler, "milletlik" sınırlarının ötesine geçmişler, öteki "millet"lerle anlaşmışlar ve "ulus-ötesi devlet"ler oluşturmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti, 1923'te kurulurken, "millî kurtuluş savaşı"nın yarattığı sosyal, siyasî temeller üzerinde kurulmuştu. "millet" ve "milliyetçilik", Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, yeni idi, yeni gerçeklerdi ve yeni kavramlardı, yeni akımlardı. yeni olmaları, tarihî değişmelere bağlı olmadıkları anlamına gelmez elbette, tarihî kaynaklarına ve tarihî değişmelere bağlı olarak yeni idiler.
Tarihçi Eric Hobsbawm'ın "1780'den Bugüne Milletler ve Milliyetçilik: Program, Efsane, Gerçeklik" kitabını okurlarıma tavsiye ediyorum, tarih bilimi açısından, son haftaların güncel bir konusu olmuş "millet" ve "milliyetçilik" konusunu Tarihçi Eric Hobsbawm'ın kitabı sayesinde daha doğru kavrayacaklarını sanıyorum.
SİNAN ÖNER
 

Wednesday, January 23, 2013

Depremleri Önceden Kestirmek?

Deprem tartışmalarında, halkın en çok sorduğu sorulardan biri, depremlerin önceden kestirilmesinin olanaklı olup olmadığı sorusudur.
deprem bilimcileri, yer bilimciler, rasathaneler, halkın çok sorduğu bu sorunun yanıtlarını araştırırlar. tarihsel açıdan, tarihsel depremlerde de, zamanın bilim adamları, depremlerin önceden bilinmesinin olanaklarını soruyorlardı.
insanlık, deprem gerçeğini anlamak için çok çaba harcamıştı!
Türkiye, bir deprem ülkesidir, halkın depremle ilgili tartışmalara hassas olması da doğaldır. geçmiş, depremlerle doludur, depremlerin etkilemediği insan belki de yoktur ya da çok azdır.
Kuzey Anadolu Fayı'nı keşfeden Profesör İhsan Ketin'in bazı depremleri önceden sezdiği söylenir, Kuzey Anadolu'da böyle uzun bir fayın olmasını zihninde akla uygunlaştıran bir Profesör idi Profesör İhsan Ketin. bu nedenle, belki de sezgileri, bazı depremleri önceden duyurmuştur Profesör İhsan Ketin'e.
Kuzey Anadolu Fayı'nın keşfedilmesi, Türkiye'deki deprem araştırmaları açısından önemli bir buluş idi.
depremlerin önceden bilinmesi ya da kestirilmesi için, fayların iyi araştırılmış olması ilk koşullardan biridir. bu açıdan, Kuzey Anadolu Fayı, hâlâ bu sorunun yanıtlanması için çok önemli bir bilgi yığını saklıyor. Kuzey Anadolu Fayı'nın tam bir incelenmesi ile, bazı depremleri önceden sezmek olanaklı olacaktır.
depremlerin önceden kestirilmesinin ilke olarak -zihince ya da araştırmacının zihninde- olanaklı olduğu, ama bunda, birtakım araştırma koşullarına bağlı olunduğu kabûl edilmelidir.
SİNAN ÖNER

Sunday, January 20, 2013

"Sosyal Bilimleri Açın!"

Yıllar önce, "Gulbenkian Komisyonu" tarafından bir "Sosyal Bilimleri Açın!" kampanyası başlatılmıştı, belki yirmi yıl kadar önce.
tarihçiler, sosyologlar, coğrafyacılar, ruhbilimciler, ekonomistler ve başka sosyal bilimciler, "Gulbenkian Komisyonu"nun dâveti ile toplantılar, konferanslar, sempozyumlar yapmışlar, kitaplar yayınlamışlardı.
"Sosyal Bilimleri Açın!" derken, sosyal bilimlerin birbirlerinden yararlanmaları için, "disiplinlerarası" araştırmalar için, sosyal bilimlerde yerleşmiş gelenekleri aşmaktan ya da katılaşmış ayrımları bir yana bırakmaktan bahsediyorlardı.
Türkiye'den sosyal bilimciler ve sosyal bilim kitapları yayınlayan yayınevleri de, "Sosyal Bilimleri Açın!" kampanyasına katılmışlardı.
"disiplinlerarası" araştırmalar, Türkiye'de öteden beri vardı, meselâ, Profesör Ömer Lütfi Barkan, "Türkiye'de Toprak Meselesi" kitabındaki makalelerinde, hem bir tarihçi, hem bir ekonomist, hem de bir tarih sosyologu gibi davranmıştı. ya da, Profesör Niyazi Berkes, kitaplarında, hem bir sosyolog, hem bir ruhbilimci ve hem de bir tarihçi gibi davranmıştı. "disiplinlerarası" çalışmalar, sonra da sürmüştür Türkiye'de.
ama, "Sosyal Bilimleri Açın!" kampanyası, çok daha kapsamlı ve yöntembilimsel bir işbirliği ve açıklık öneriyordu. Fernand Braudel, Eric Hobsbawm gibi tarihçilerden esinleniyor, Karl Marx'ın felsefe, tarih ve politik ekonomi gibi bilimleri birbiri ile ilişkili kılan yöntembilimine göndermeler yapıyordu.
"Gulbenkian Komisyonu"nun "Sosyal Bilimleri Açın!" kampanyasının bir çok sonucu oldu, bir sonucu da, "disiplinlerarası" araştırmaları özendiren yeni fakültelerin ve yeni üniversitelerin açılmasıydı. Türkiye'deki bir çok üniversitede, "disiplinlerarası" araştırmalar teşvik edildi, yeni üniversiteler açılırken, "disiplinlerarası" çalışma ilkelerine uygunluk gözetildi.
Bilgi Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Koç Üniversitesi gibi yeni üniversitelerde, "disiplinlerarası" araştırmalara yönelik fakülteler kuruldu.
"Sosyal Bilimleri Açın!" kampanyası ile ilgili Metis Yayınevi gibi yayınevleri yayınlar yaptılar, kitaplar yayınladılar.
SİNAN ÖNER

Friday, January 18, 2013

Gazetecilik ve Tarihçilik

Gazetecililik ile tarihçilik, birbirine benzeyen bilim alanlarıdır. gazetecilik, gerçekte bir bilim olmasına rağmen, günlük basının yozlaştırılması, gazeteciliği tarihçilikten çok uzağa itmiştir. aslında, gazetecilik ve tarihçilik birbirine çok yakın araştırma ve anlatım biçimleridir.
Herodotos Tarihi'nde ya da Tacitus'un kitaplarında, modern gazeteciliği andıran bir çok sayfa vardır. tarihçilerin araştırma teknikleri ile gazetecilerin araştırma teknikleri birbirlerine benzer.
bugün, gazetecilik dallanıp budaklanmıştır, radyo, TV, internet, gazete, dergi gibi gazetecilik araçları gelişmiş, gazeteciliğin çeşitli türleri meydana gelmiştir. ama, tarihçiliğin özellikleri bellidir, Herodotos veya Tacitus ile bugünkü tarihçiler arasında -meselâ Hobsbawm veya Braudel arasında- çok az fark vardır.
gazetecilik teknikleri gelişmesine rağmen, gazeteciliğin kapitalizm koşullarındaki yozlaşması engellenemediği gibi, sosyalist ülkelerdeki basın da, kapitalist ülkelerdeki basından etkilenmektedir. "serbest pazar"ın yozlaşmaya müsait ortamlarında gazetecilik de -özellikle Türkiye gibi ülkelerde- yozlaşmıştır. "serbest piyasa" etkileri dışında, siyasî sansür veya hukuksal sorunlar, gazeteciliği etkilemektedir.
gazetecilik,yine de, sosyal bir işlev görmektedir. "herşeye rağmen", gazetecilik sosyal bir ihtiyacı gidermektedir.
tarihçilik ise, daha ciddî bir alandır, üniversitelerdeki ağırlığı da artmakta, tarihçiliğin sosyal bir işlev olarak çalışması daha da önem kazanmaktadır.
gazetecilik, haberi araştırırken ve anlatırken "objektivite" ilkesine uygun hareket etmeyi amaçlar, tarihçilik de birincil ve ikincil kaynaklarla tarihî gerçekleri araştırırken ve anlatırken "objektivite" ilkesine göre hareket eder. bu açıdan, gazetecilik de, tarihçilik de, aynı ilkeye, "objektivite" ilkesine göre yapılanmıştır. "objektivite" ilkesinden uzaklaşma eğilimleri de, yazdığım gibi, ya "serbest piyasa" koşullarından ya da sansür veya hukuksal sorunlar gibi "subjektif" sorunlardan kaynaklanır.
gazeteciliği de, tarihçiliği de geliştirmek, sosyal işlevlerini daha iyi yerine getirmeleri için ortam hazırlamak, öncelikle sosyal ve siyasî bir ödevdir. üniversitelerde, gazetecilik ve tarihçilik okullarının yaygınlaşması, bu yönde önemli bir adımdır. gazeteciliğin ve tarihçiliğin birbirlerinden öğrenmeleri için de daha çok çaba harcanmalıdır. teknik özellikleri açısından, gazetecilik ve tarihçilik, birbirleri ile işbirliği içinde olmak gereken bilimlerdir.
SİNAN ÖNER

Wednesday, January 16, 2013

Nagisa Oshima'nın "Özgürlük Arayışı"

Japon sinemacı Nagisa Oshima, 80 yaşında vefât etmiş. Oshima'nın vefât edeceği hiç aklıma gelmezdi. geçenlerde, 1993'te Japon sinemacı Akira Kurosawa ile yaptığı söyleşinin video kayıtlarını izlemiştim. iki usta yönetmen, saatlerce sohbet etmişlerdi. ben, söyleşinin ilk bölümlerini izleyebildim. sohbetleri Japonca idi, ama, sanki İngilizce ya da Türkçe'ymiş gibi bana tanıdık gelmişti sohbet.
Oshima'nın "Özgürlük Arayışı" kitabını, Afa Yayınları yıllar önce yayınlamıştı, ben de kitabı hemen almıştım herhâlde, okudum, kitap uzun bir süre masamda kalmıştı. Oshima'nın sinema serüveni ile ilgili çok ilginç bilgiler vardı kitapta.
Nagisa Oshima, yeni Japonya'nın bir temsilcisi gibiydi, gelenekçilik ile yenilikçilik arasında bir "uzlaşma"dan çok, bir "arayış" vardı Oshima'nın sinemasında. Oshima, "Özgürlük Arayışı" kitabının başlığındaki gibi, "özgürlük" arayan bir insandı; Japon tarihinin çeşitli boyutları arasından, Oshima Sineması doğmuş, gelişmiş ve yeni Japonya'nın yenilikçi bir sanatı haline gelmişti.
Japonya, Nagisa Oshima'nın şahsında çok değerli bir sinemacıyı yitiriyor, ama, mutlak bir yitim değil bu, sinema filmleri, kitapları ve başka bıraktıkları ile Nagisa Oshima bizi hiç terk etmeyecek, dünyada kalacak, dünyayı ve Japonya'yı değiştirecek, sineması ile yeni insanları eğitecek.
SİNAN ÖNER
     

Monday, January 14, 2013

CHP Heyeti, Çin Gezisi'nde

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Meclis Grubu Başkanvekili Muharrem İnce, CHP Milletvekili Faruk Loğoğlu ve öteki yöneticilerden meydana gelen CHP Heyeti, Çin Komünist Partisi'nin dâvetlisi olarak Çin Gezisi'ne başladı
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, gezilerinin ilk günlerinde, Türkiye'nin Pekin Büyükelçiliği'nin, Çin Komünist Partisi Dış İlişkiler Başkanı'nın, Çin Halk Cumhuriyeti Meclisi Dış İlişkiler Başkanlığı'nın, Çin Uzay Araştırmaları Merkezi'nin konukları oldular.
okurlarım, CHP'nin resmî internet adresi www.chp.org.tr  adresinde, CHP Heyeti'nin Çin Gezisi ile ilgili ayrıntılı bilgileri öğrenebilirler.
Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki ilişkiler çok önemlidir!
CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun ve arkadaşlarının Çin Komünist Partisi'nin dâvetine verdikleri değer ve önem, gelecekte bu alanda daha başka gelişmeler yaşayacağımıza işâret. Çin Komünist Partisi'nin geçenlerde yapılan Kongresi'nde seçilen yeni liderler de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ziyâret etmişlerdi. CHP, geçmişten beri, Çin-Türkiye İlişkileri'ne liderlik yapan bir siyasî partidir, ÇKP-CHP İlişkileri'nin geldiği düzey, diplomatik açıdan da, politik açıdan da övünmek gereken bir düzeydir. 
CHP Heyeti'nde Emekli Büyükelçi ve CHP Milletvekili Faruk Loğoğlu'nun da yer aldığını görmekten ayrıca memnûn olmalıyız, deneyimli diplomat, CHP'nin dış ilişkilerinin gelişmesine liderlik yapıyor, Çin Komünist Partisi, CHP'deki diplomatik gücün farkına varmış ve bu farkındalıkla hareket ediyor, ne iyi!
Cumhuriyet Halk Partisi'nin Çin Gezisi sürüyor; yaşasın CHP, yaşasın Çin!
SİNAN ÖNER 
     
 

Friday, January 11, 2013

"Hava Koşulları"

Havalar iyice soğudu!
televizyon kanallarındaki haberlere bakınca, dünyanın bir çok ülkesinde, "hava koşulları"nın iyice değiştiğini, "hava"nın soğuduğunu, kar yağışlarının bir çok ülkede don ve buzlanmaya neden olduğunu, hava, kara ve deniz yollarının elverişsiz ve soğuk bir dönem yaşadığını, ulaşımın güçlükle yürüdüğünü, Türkiye'nin çoğunluğunda okulların "hava koşulları" nedeniyle tatil edildiğini fark ediyoruz. televizyon kanallarındaki haberlere göre, havalar daha da soğuyacak, önümüzdeki haftalarda, yeni yağışların geleceğine tanık olacağız.
bazı ülkelerde, "hava"ların böyle soğuması doğaldır, meselâ Rusya'da, coğrafî nedenlerle, "hava"ların böyle olması normaldir. Sibirya bozkırları ve ormanları bir yandan, bir yandan da kutup soğukları, Rusya'nın iç bölgelerini de soğutmakta, Ural Dağları, Altay Dağları, Rusya'nın bir çok kentini kuşatan soğukların nedenleridir. Rusya'da Murmansk bölgesi de çok soğuktur, Kuzey Kutbu'na yakın bölgelerde, Rusya Halkı, herhâlde evlerinden dışarı aylarca çıkmıyorlardır.
Türkiye'de ise, Marmara Bölgesi, Trakya, İç Ege, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Türkiye'nin Güney Bölgesi, özellikle de Toros Dağları'nın olduğu bölgelerde, "hava" kar yağışlıdır, don ve buzlanma vardır, bu da normaldir, her yıl, coğrafî nedenlerle bu soğuklar bu bölgelerde yaşanır.
ben, şahsen, Türkiye'nin bir çok bölgesinde kalmış bir Tarihçi olarak, kış sahnelerine çok rastladım!
meselâ, Trakya kışında kaldım, karlı havalarda Trakya'nın soğuklarına tanık oldum. İstanbul'un kışlarını ise çok yaşadım, Yalova-Bursa bölgesinin kışlarını yaşadım, İç Ege'deki kışlara tanık oldum, İç Anadolu kışlarını çok yaşadım, Doğu Anadolu'nun kışlarını yaşadım, Toros Dağları'nın kışlarını yaşadım, Bolu Dağı'nın kışlarını yaşadım, Ege Bölgesi'nin kışlarını yaşadım. 
Türkiye'nin tarihinde, Rusya'daki gibi kış sahneleri çoktur. 
bir kış da, bir süre, Kırgızistan'da kalmıştım. Kırgızistan'ın, Bişkek'in kışı da garip idi, her taraf karlı idi, donmuş ve buzlanmıştı, karşıda Tanrı Dağları görünüyordu, yürümek bile olanaksızdı. Bişkek'te kışı tamamlayamadım, donarım diye korktum, ama, kışın ilk aylarında kaldım.
Balkanlar da, Rusya gibidir, yüksek dağların kuşattığı kentler, kasabalar, köyler, kışın soğukları ile yaşamaya alışmışlardır sanki. ama, bencileyin Akdeniz insanları, Balkanlar'ın iç bölgelerinde yaşamayı bilemez, belki Adriyatik Denizi kıyılarındaki soğuğa katlanırız.
"havalar iyice soğudu!" diye başlamıştım lâfa.
Nâzım Hikmet, bir şiirinde, okurlarını uyarır, "bu dünya soğuyacak" der. 
iklim değişimleri ile ilgili bir çok kurum var bugün dünyada. geçmiş soğuklarla bugünkü soğukları karşılaştırmak için bilimsel verilere ihtiyacımız var. geçmiştekinden daha soğuk bir hava hissetmişsek, bilim adamlarına danışmak gerekir. Birleşmiş Milletler de, iklimin değiştiğini saptıyor, geçen yıl, bir İklim Değişmeleri Konferansı yapmışlardı Kopenhag'da. 
Nâzım Hikmet'in "bu dünya soğuyacak" derken, bir "müneccim" gibi, iklimlerin de değişeceği tezini öne sürdüğünü kabûl edebiliriz. 
bunda, elbette, bireylerin hassasiyetlerinden daha çok milletler ve devletler hassas olmalıdır. 
"havalar, iyice soğudu!"
Orhan Veli'nin "beni bu güzel havalar mahvetti!" şiirindeki gibi, ama, bu kez "mahvolmayacağız", bu kez, Atatürk gibi "hayatta en hakikî mürşit ilimdir!" deyip bilimin yol göstericiliğine güveneceğiz.    
SİNAN ÖNER             

Thursday, January 10, 2013

Japon Başbakan Shinzo, Güneydoğu Asya Gezisi'nde

Japonya'nın yeni Başbakanı Abe Shinzo, Endonezya, Vietnam gibi Güneydoğu Asya ülkelerini ziyâret ediyor. Abe Shinzo'nun gezisinde, ekonomik konuların yanısıra, bazı teknik konuların da ele alınacağı Japon basınında yer almış. Japonya'nın, son yıllarda yaşadığı sorunlar, içe kapanıklığa neden olmuştu. son seçimlerin ardından, Japonya'da yeni bir kabine kuruldu, Abe Shinzo Başkanlığı'nda. Japonya'nın çevre ülkelerle ilişkilerini tazeleyeceği, bazı anlaşmalarını yenileyeceği, Japonya ile çevre ülkeler arasındaki alışverişlerin çoğalacağı belli. Japonya, bir yandan da Güney Kore, Çin ve Rusya ile ilişkilerini güçlendirirken, bir yandan Güneydoğu Asya ülkeleri ile ilişkilerini tazelemek için hazırlıklarını sürdürüyor. 
SİNAN ÖNER

About Me

My photo
Mersin, Türkiye
Historian, Poet, Translator, Novelist, Cinema Writer