Friday, March 29, 2013

Sosyal Yayınlar'ın Yayıncılık Tarihi

Sosyal Yayınlar'ın yayıncılık tarihimizdeki özel yerini hatırlamak, Türkiye'nin yaşadığı "entelektüel" tarihi anlamak açısından önemlidir. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından yeni bir "entelektüel" dönem yaşamaya başlamıştı. 1946'da çok-partili rejim'e geçilmesi ile, demokrasi yönünde hem yöneticilerin, hem de halkın attığı adımlar, önce 1950-1960 arasında, sonra da 1961-1971 arasında, demokrasinin güçlendiği siyasî, sosyal bir atmosfer oluşturmuştu.
Sosyal Yayınlar'ın kurucusu Enver Aytekin de, gençliğini İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşamış, İstanbul'un "entelektüel" çevrelerinde yetişmiş, İstanbul Üniversitesi ile iyi ilişkiler kurmuş, sonra da Fransız "Editions Sociale"in Türkiye'de bir anlamda temsilciliğini yapmak için Sosyal Yayınlar'ı kurmuştu. Sosyal Yayınlar, Cağaloğlu'nda bir kitabevi de açmıştı, okurları ile doğrudan bir alışveriş ilişkisinin olanaklarını yaratmıştı.
Sosyal Yayınlar, hangi kitapları yayınladı? Sosyal Yayınlar'ın çeviri politikası nasıldı?
Sosyal Yayınlar'ın yayınladığı kitaplar arasında, önce, Fransız Aydınlanması akımının yarattığı kitaplar vardır, Voltaire'in, Rousseau'nun, Diderot'un yazdığı kitaplar. Sosyal Yayınlar, Türkiye'de, yıllarca, Fransız Aydınlanması akımının başlıca yayıncılarından biri olmuştur. 19. Yüzyıl'da yayınlanmış kitaplar arasında da, Sosyal Yayınlar'ın yayınladığı kitaplar vardır, Fransız sosyolog Durkheim'ın kitapları, Alman filozof Schopenhauer'ın kitapları, Rus filozof Plehanov'un kitapları, Alman filozoflar Karl Marx ve Friedrich Engels'in kitapları, Sosyal Yayınlar'ın yayınladığı bazı kitaplardır. Sosyal Yayınlar, Fransız filozof Descartes ile Alman filozof Goethe'nin de kitaplarını yayınlamıştı.
Sosyal Yayınlar, çeviri yayınlarında, daha çok deneyimli çevirmenlerden yararlanmış ve orijinal dilden çeviriler yayınlamıştı. Sosyal Yayınlar, bazı çeviri yayınlarında, Osmanlı Türkçesi'nden etkilenmiş çevirmenlerin çevirilerinden de yararlanmıştır. ama, çoğu kez, Sosyal Yayınlar, Türkçe'yi çok iyi kullanan çevirmenlerle çalışmıştır. Sosyal Yayınlar, Fransızca, Almanca, Rusça, İngilizce gibi dillerden çeviri kitaplar yayınlamıştır.
Sosyal Yayınlar'ın yayınladığı kitaplardan bazıları da sözlüklerdir. örneğin, İsmet Zeki Eyüboğlu'nun "Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü", Sovyet filozoflar Rosenthal ve Rudin'in "Materyalist Felsefe Sözlüğü" gibi sözlükler, Sosyal Yayınlar'ın yayınladığı sözlüklerdir. 
Sosyal Yayınlar, felsefe tarihi alanında kitaplar yayınlamıştır, örneğin, Alman felsefe tarihçisi Walter Kranz'ın "Antik Felsefe" kitabını yayınlamış, kitap bu alanda önemli bir kaynak eser olarak üniversitelerde de okutulmuştur. 
Sosyal Yayınlar'ın yayınladığı kitaplar, felsefe, sosyoloji, tarih, dilbilim, edebiyat, ekonomi, politika bilimi, edebiyat bilimi gibi alanlarda yayınlanmış kitaplardır. 
Sosyal Yayınlar'ın yayıncılık tarihini incelerken, insan, bir çok yeni bilgi edinir, hem tarihî boyutları içinde bilimin özelliklerini kavrar, hem de güncel bilimsel gelişmeleri izlemek için bir metod geliştirir.
SİNAN ÖNER


Friday, March 22, 2013

Jinping'in Rusya Ziyâreti

Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Xi Jinping'in Rusya Ziyâreti başladı. Jinping, Moskova'da, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile biraraya geldi. 
Çin'in Rusya ile ilişkilerinde yeni bir dönemin başlayacağını söyleyebiliriz. Çinli liderlerle Rus liderlerin mesajları bu yönde. ekonomide, kültürde, siyasette, ticarette, sporda, karşılıklı çıkarlara ve tarihsel dostluk deneyimlerine bağlı yeni adımlar atılması yönünde anlaşmalar tazeleniyor.
Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Xi Jinping'in Rusya Ziyâreti'nin, dünya barışının ve Asya'daki uluslararası ilişkilerin geleceği açısından taşıdığı önem ziyârete ilgiyi arttırıyor.
SİNAN ÖNER

Monday, March 18, 2013

İtalya'daki Seçimler

İtalya'da seçimler yapıldı, seçim sonuçlarına göre bir siyasî tablo meydana geldi.
Merkez Sol İttifak, en yüksek oyu kazanırken, Berlusconi'nin liderliğindeki ittifâk ile Grillo liderliğindeki ittifâk birbirine yakın oylar kazandılar. üç farklı ittifâk, seçimlerde birbirine çok yakın oylar alınca, yeni bir hükümet krizi olacakmış gibi bir izlenim doğdu. ama, şimdilik, İtalyanlar, bir kriz olacağını düşünmüyorlar. yeni seçilen milletvekilleri, senatörler, görevlerine başlıyorlar, İtalyanlar acele etmiyorlar, seçim sonuçlarını olumlu bir yönde yorumlama eğilimi güçleniyor.
Cumhurbaşkanı Napolitano da, liderleri bir anlaşma atmosferinde tutacak biçimde davranıyor. zaten, dün de, İtalyan Birliği'nin kurulmasının yıldönümü idi. koâlisyonlarla yönetilmeye alışkın bir ülke İtalya. şimdi de, koâlisyon olasılıkları var.
İtalyan Halkı'nın yaptığı seçimler, yıllardır İtalya'nın yaşadığı siyasî sorunların aşılması yönünde önemli bir adım oldu. Monti Hükümeti de, seçimlerde yer aldı, daha olumlu bir siyasî atmosferin meydana getirilmesinde çabalarını sürdürdü. 
İtalya'daki seçimlerin dünya politikasındaki etkileri ise, genellikle olumlu oldu, seçimlerin getirdiği siyasî gelişmeleri izleme eğilimi bir çok ülkede ağır basıyor. Avrupa Birliği ise, İtalya'daki seçimlerin sonuçlarını normal karşıladı.
SİNAN ÖNER

Monday, March 11, 2013

Marc Bloch'u Hatırlarken

Fransız Tarihçi Marc Bloch'un "Tarihin Savunusu ya da Tarihçilik Mesleği", "Feodal Toplum" kitapları Türkçe'ye çevrilmişti. Marc Bloch, "Annales Okulu"nun kurucularından biri idi, Lucien Febvre ve Fernand Braudel ile modern tarihçiliğin en önemli temsilcilerinden biri olarak kabûl edilmişti. Marc Bloch'un Türkçe'de yayınlanmamış bir kitabı da "Fransa'nın Kırsal Tarihi" idi.
Marc Bloch, hem bir "Ortaçağ tarihçisi" olarak "feodal toplum"u araştırdı, hem bir "köy tarihçisi" olarak "Fransa'nın kırsal tarihi"ni araştırdı, hem de bir tarih filozofu ve bir metodoloji araştırmacısı olarak tarihyazımının ilkeleri üzerine yazdı. Marc Bloch'un "Tarihin Savunusu ya da Tarihçilik Mesleği" kitabı, bir tarihyazımı metodolojisi kitabı olarak hâlâ geçerli bir kaynaktır. ama, herhâlde, Marc Bloch'un en önemli eseri "Feodal Toplum" kitabıdır. "feodal toplum"un özellikle Batı'da, Avrupa'daki tarihini ayrıntıları ile kitabında anlatmıştı Marc Bloch. 
Marc Bloch, "Feodal Toplum" kitabında, "tarihî materyalizm"i, bir "sosyal tarih" anlayışı ile, yeni geliştirdiği metodolojik yaklaşımlarla uygulamıştı. kitapta, "feodal toplum"un sosyal, ekonomik, siyasî, kültürel, hukukî, dinsel, ruhbilimsel özelliklerini bir tarihçi olarak, bir tarih disiplini içinde tanımlamıştı Marc Bloch. 
Marc Bloch, "Tarihin Savunusu ya da Tarihçilik Mesleği" kitabında, tarihin hem bir bilim alanı olarak, hem de bir bilim olarak ne anlama geldiğini yazmıştı. tarihsel bilgi nedir? tarihçinin tarihsel bilgiler üretirken karşılaştığı sorunlar nelerdir? tarihte değişim nedir? tarihsel bilgilerin değişmesinin ilkeleri nelerdir? tarihçinin tarih konuları arasında seçim yapmasının ilkeleri nelerdir? tarihçi ile tarih arasındaki ilişkilerin özellikleri nelerdir? tarihyazımında birincil ve ikincil kaynaklar arasındaki farklar ve ilişkiler nelerdir? tarihçi, birincil ve ikincil kaynaklar üzerinde nasıl çalışır? Marc Bloch, bir çok soruyu yanıtlamıştı "Tarihin Savunusu ya da Tarihçilik Mesleği" kitabında. Marc Bloch'un tarihyazımı alanında hiç bir boşluk bırakmak istemediğini kanıtlayan bir kitaptı "Tarihin Savunusu ya da Tarihçilik Mesleği" kitabı. 
SİNAN ÖNER

Saturday, March 9, 2013

Jules Michelet'in Tarihçiliği

Fransız Tarihçi Jules Michelet'in "Rönesans Tarihi" kitabı ile "Fransız İhtilâli Tarihi" kitapları Türkçe'de yayınlanmıştı.
Michelet, tarihçiliğin tarihinde en önemli tarihçilerden biri olarak kabûl edilir.
Michelet'in tarihçiliği, "objektiv" olduğu kadar, "subjektiv" özellikler içerir, "hümanizma"nın tarihçilik metodlarından yararlanmıştır Michelet. böyle olmasına rağmen, Michelet'in "subjektivist" olduğunu söyleyemeyiz, yazdıkları yine de tarih belgelerinin araştırılması ile meydana gelmişlerdir. Michelet, iyi bir tarih yazarı olduğu gibi, iyi bir tarih araştırmacısıdır. Michelet, Rönesans Tarihi ile ilgili araştırmalarında, sosyal tarihsel bir yaklaşım geliştirmişti, Rönesans'ın sosyal koşullarını incelemişti kitabında. bu açıdan, Michelet, 20. Yüzyıl'da gelişmiş "Annales Okulu" tarihçilerine esin kaynağı olmuştur. Rönesans'ı yalnız felsefî ya da sanatsal bir akım olarak ele almamıştı Michelet, Rönesans aynı zamanda sosyal tarihin bir sonucu idi, İtalya, Fransa, İspanya gibi ülkelerin sosyal koşulları ile bağlı bir akımdı.
Michelet, "Fransız İhtilâli Tarihi" kitabında da, "Rönesans Tarihi" kitabında uyguladığı metodu uygulamıştı. Michelet'in "Fransız İhtilâli Tarihi", Türkçe'de, bu alanda hâlâ aşılamamış bir tarih kitabıdır. Michelet'in eserinden etkilenen bir çok modern tarihçi, "Fransız İhtilâli Tarihi" araştırmaları yapmışlardı.
Michelet, tarihçiliğe Hegelci anlamda "tutku"yu getirmiş tarihçilerden biridir. Hegel'e göre, "tutkular olmadan tarih olmaz"dı, "tutku"ları araştırmak ve anlamak, tarihçilerin ilk ödevlerinden biridir. Michelet, hem Rönesans ile ilgili eserinde, hem de Fransız İhtilâli ile ilgili eserinde, "tutku"ları da anlatmıştı.
Michelet de "tutku"lu bir insandı, en büyük "tutku"su da, tarihçilik idi, tarih araştırmaları yapmak ve tarih yazmak idi. Michelet'in etkilediği tarihî kişiliklerden biri Atatürk idi, Atatürk, Cumhurbaşkanlığı sırasında İzmir'de bir "Fransız İhtilâli Tarihi Konferansı" vermişti ki, kitap sayfası ile yetmiş beş sayfa tutan bir konferans idi. Michelet'in Türkiye'de bir çok tarihçiyi etkilediğini söylemek abartma olmaz. 
SİNAN ÖNER


Thursday, March 7, 2013

Caracas'da Yüzbinler Yürüyor, "Chavez İçin!"

Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hugo Chavez önceki gün vefât etti. Chavez'in vefâtı, tüm dünyada yankılandı. ajanslar, gazeteler, televizyon kanalları, Chavez'in vefât haberini ve ilk tepkileri yayınladı.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Kee-Moon, Chavez'in Latin Amerika'yı temsil eden bir lider olduğunu söyledi, dünya politikasında Chavez'in oynadığı rolü hatırlattı.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, Chavez'in vefâtı ile ilgili düşüncelerini duyurdu, Latin Amerika'da demokrasinin önemini dile getirdi.
Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, "Rusya'nın dostu" diye tanımladığı Chavez'in vefâtının büyük bir kayıp olduğunu duyurdu.
Latin Amerikalı liderler de, Caracas'a geldiler.
Başkan Hugo Chavez'in cenâze törenleri dün başladı, Venezuela Harp Akademisi'nde resmî bir törenin ardından cenâze, Caracas'ın ana caddeleri boyunca, yüzbinlerce insanın katıldığı bir yürüyüşle Başkanlık Sarayı'na taşındı.
Başkan Hugo Chavez'in cenâze törenleri sürecek.
Arjantin, Uruguay, Bolivya, Brezilya, Küba gibi bir devletlerin yöneticileri Venezuela Cumhurbaşkanı Hugo Chavez'in cenâze törenlerine katılıyorlar.
Telesur TV dün saatlerce törenleri yayınladı, Başkan Hugo Chavez'in vefâtı ile, neredeyse tüm dünya Latin Amerika'yı düşünüyor, Chavez'in Latin Amerika'da neden bu kadar sevildiğini, yüzbinlerce insanın yürüyüşüne bakarken soruyor.
Hugo Chavez, sosyalist bir liderdi, Venezuela'da uyguladığı politikalar da, halkçı ve sosyalist politikalardı, eğitim, sağlık ve çeşitli üretim alanlarında reformlar yapmıştı. Hugo Chavez, yoksullukla, "eşitsizlik"le savaşan bir liderdi, tarihsel açıdan da General Simon Bolivar'ın yarattığı geleneklere bağlanıyordu, "Bolivarcı bir sosyalizm"i Venezuela'nın resmî doğrultusu olarak ilân etmişti.
Venezuela Halkı, Hugo Chavez'in politikalarına kayıtsız kalmadı, geçen aylarda yapılan seçimlerde, halkın çoğunluğu yine Hugo Chavez'e oy vermişti.
ne yazık ki, Başkan Hugo Chavez, yeni Başkanlık döneminde Başkanlık yapamayacak, ama, Venezuela Halkı, Hugo Chavez'den vazgeçmiyor, vefâtı bir sona eriş olmayacak, halk, dünyaya Venezuela'yı duyuran Başkan Hugo Chavez'in politikalarını uygulamakta kararlı davranacak.
Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hugo Chavez'in söylediği gibi, "Yaşasın Sosyalizm, Yaşasın Venezuela!"
SİNAN ÖNER

Sunday, March 3, 2013

Nikolay Çernişevski'nin Edebiyatı ve Felsefesi

19. Yüzyıl Rus Edebiyatı'nın önde gelen temsilcilerinden biri de Nikolay Çernişevski'dir. Çernişevski'nin "Nasıl Yapmalı?" romanı farklı dillerde yayınlanmıştı.
Çernişevski'nin "Nasıl Yapmalı?" romanı, iki ciltlik büyük bir romandır. Çernişevski, "Nasıl Yapmalı?" romanında, Rusya'nın sosyal gerçeklerini, siyasî atmosferi, Rusya Halkı'nın sorunlarını, Rus "entelejansiya"sının yaşadığı koşulları, gerçekçi bir roman tekniği ile anlatmıştı.
Çernişevski, Rus "entelejansiya"sı içinde, hatta halk arasında tartışma konusu olan "Slavcılık" ve "Batıcılık" tartışmalarının ötesine geçmeyi seçmiş, ama, genel olarak Rusya'da Batılı anlamda bir kapitalistleşme olmadan sosyalizme geçilmesinin mümkün olmayacağı tezlerine eğilimini göstermişti. Dostoyevski gibi "Slavcı" yazarlar ise, Hristiyanca bir sosyalizmin koşullarının var olduğunu yazmışlar, Batılı anlamda bir kapitalizmin ve genel olarak "Batıcılık"ın Rusya'ya zarar vereceğini öne sürmüşlerdi.
Çernişevski, Batılı anlamda bir kapitalizmi savunmuyordu elbette. "Nasıl Yapmalı?" romanında, Çernişevski, kapitalizm ile sosyalizm arasındaki farklılığın ve karşıtlığın açıklamasını yapmıştı, hem de bir giyim atölyesi örneğinde. Çernişevski, yine de "objektiv" bir yazardı, kapitalizmin güçleneceğini sezmişti, bir "işçi sınıfı"nın da oluştuğunu ve çoğalacağını saptamıştı. Rus kapitalizmi, daha ilk döneminde, sosyalizmin koşullarını da hazırlıyordu. Çernişevski, "Nasıl Yapmalı?" romanında, doğrudan sosyalizm tartışmasına girmez, ama, "yeni insanlar"ın yeni sosyal koşullar getireceğini ve Hegelci anlamda bir gelişme ile, yeni sosyal koşulların da "yeni insanlar" getireceğini yazar.
Çernişevski'nin felsefe alanında yazdığı felsefî denemeler, sonradan Vladimir Lenin'in "Felsefe Defterleri" kitabında yer almıştı. Lenin, Çernişevski'nin "Nasıl Yapmalı?" romanından etkilenip "Ne Yapmalı?" kitabını yazmıştı, sonra da "Felsefe Defterleri"nde Çernişevski'nin felsefî denemelerini ele almıştı. Çernişevski, öncülü Belinski gibi bir anlamda "Hegelci" bir filozof idi. Çernişevski, Hegel'in "idealizm"ini reddetmekle birlikte, "diyalektik metod"unu kullanır, Hegel'in "tarih felsefesi"nden de etkilenir. Çernişevski, Plehanov'dan hemen önce yetişmiş bir "Marxist" idi aslında, ama, Marx da yaşıyordu aynı sırada ve Çernişevski, "Rusya'nın Marx'ı" idi bir anlamda. Çernişevski, Rus felsefesinin vardığı yüksek bir doruk idi, Tolstoy gibi, Nekrassov gibi, Turgenyev gibi bir doruk.
Nikolay Çernişevski, felsefeyi edebiyatında uygulamış, felsefî bir edebiyat yaratmıştı. Çernişevski, Rousseau gibi bir sosyal filozof olduğu gibi, Dostoyevski gibi bir "ruh filozofu" olmayı başarmıştı. Çernişevski, Hegel'in "idealizm"ini reddederken, Hegel'in "ruh felsefesi"ni küçümsemez, Platon'un "idealar"ını ya da Descartes'ın "düşünce felsefesi"ni önemser, Çernişevski'nin "objektiv" tabiatı, felsefesine de yansır, bir "felsefe tarihi" anlayışı vardır Çernişevski'nin de.
Çernişevski'yi hatırlarken, Çernişevski'nin "hümanist", "bilimci", "canlı", "yaşama sevinci ile dolu", "dinamik", "yeni", "akılcı" dünyasını hatırlarız, edebiyatı ile felsefesinin "sentez"idir bu dünya, "gelecekçi" bir yönü de vardır bu "sentez"in.
SİNAN ÖNER

Wednesday, February 27, 2013

Profesör Erdal İnönü Anıldı

Profesör Erdal İnönü, Kültür Üniversitesi tarafından düzenlenen törenlerle anıldı. ne yazık ki, törenlere, İstanbul dışında olduğum için katılamadım. Profesör Erdal İnönü'nün 1983-1993 yılları arasında hazırladığı bir çok toplantıya, mitinge, konferansa, kurultaya katılmıştım, sonraları da, siyaseti bıraktığı yıllarda bazı toplantılarına katılmıştım.
bu nedenle, Profesör Erdal İnönü ile ilgili herhangi bir toplantı ya da anma töreni beni ilgilendiriyor, Kültür Üniversitesi'nin toplantı duyurusunu gazetede okumuştum, ama, İstanbul'da yaşamadığım için, kış koşullarında toplantıya katılmak mümkün olmadı.
Kültür Üniversitesi'nin düzenlediği Profesör Erdal İnönü'yü anma toplantısına ilgi yoğunmuş, katılım da çok iyi, haberlerden okuduğuma göre, bir çok Profesör de yer almışlar toplantıda, Profesör Doğan Kuban "onur konuğu" olarak konuşma yapmış. İnönü Ailesi, başta Sevinç İnönü olmak üzere, "tam kadro" gelmişler toplantıya, CHP Milletvekili Gülsün Bilgehan da -Profesör Erdal İnönü'nün yeğeni- toplantıya katılmış.
Profesör Erdal İnönü, katılıma çok önem verirdi siyasî hayatında, bilimsel çalışmalarında da katılımın geniş olmasını isterdi, SODEP'te, SHP'de, kurultayların, toplantıların, mitinglerin çok kalabalık olması için çaba harcardı, çabaları boşa gitmezdi genellikle, kazandığı seçim sonuçlarından bellidir bu.
Profesör Erdal İnönü, hem bir bilim adamı idi, hem de bir siyaset adamı, siyasette başarısız olduğunu söylemek olanaksızdır, 1985'de kurduğu SHP'yi 1989 Seçimleri'nde birinci parti yapmayı başarmıştı meselâ, bu kadar kısa bir sürede elde ettiği başarıyı sürdürdü, 1991 Seçimleri'nde SHP'yi bir hükümet partisi yapacak kadar oyu yine kazandı. Profesör Erdal İnönü, bilim adamı olarak da çok başarılı bir insandı, fizik alanında yaptığı çalışmalarla kısa sürede Profesör olmuş, Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nin ilk döneminde öğretim üyesi olarak yer almış, sonra bir süre ODTÜ Rektörü olarak çalışmış, TÜBİTAK'ın kuruluşunu gerçekleştirmiş, TÜBİTAK'da çalışmış, Boğaziçi Üniversitesi'nde çalışmış, bir yandan da uluslararası ödüller kazanmış, Amerika'da araştırmalar yapmış, araştırmaları ile ilgili yaptığı yayınlarla da uluslararası düzeyde saygınlık kazanmış bir bilim adamıydı.
Profesör Erdal İnönü, siyaseti bıraktıktan sonra kitaplar yazmıştı. "Anılar-Düşünceler" kitabı, iki büyük ciltte, bir anlamda "özyaşamöyküsü" idi Profesör Erdal İnönü'nün. okurlarıma öneririm Profesör Erdal İnönü'nün "Anılar-Düşünceler" kitabını.
Profesör Erdal İnönü, bana fizik dersleri vermemişti ama, 1983 ile 1993 arasında, on yıl, hemen her gün demeçlerini okudum, TV'de, radyoda izledim, ve bizzat, salonlarda, meydanlarda, konuşmalarını izledim. çok partili demokrasiyi, 1983 ile 1993 yılları arasında Türkiye, biraz da Profesör Erdal İnönü sayesinde uygulamıştı. siyasî kişiliği ile de, on yıl, seçmenlerine liderlik yapmayı başarmıştı Profesör Erdal İnönü; sosyal demokrasiyi Türkiye'de uygulama yönünde çaba harcamış, Türkiye'nin tarihinden, sosyal zenginliklerinden, kültüründen, geleneklerinden yararlanmış, bir "sentez"e yönelmişti Profesör Erdal İnönü.
Profesör Erdal İnönü'yü hiç unutmadan siyaset yapmayı başarmak, bugünün sosyal demokrat partilerinin bir ödevidir, hatta, başarılı olmalarının bir koşuludur bu ödev.
SİNAN ÖNER
 

Tuesday, February 26, 2013

Fernand Braudel'i Hatırlarken

Fransız Tarihçi Fernand Braudel'in eserlerini hatırlarız; tarihyazımı tarihinde önemli eserlerdir Fernand Braudel'in eserleri.
"2. Felipe Dönemi'nde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası", "Maddî Uygarlık ve Kapitalizm", "Uygarlıkların Grameri", "Tarih Üzerine", Fernand Braudel'in Türkçe'ye çevrilmiş eserlerinden bazıları.
Fernand Braudel'in "2. Felipe Dönemi'nde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası", iki ciltlik bir başyapıt idi, tam bir tarih kitabı, "Herodotos Tarihi" ile başlayan tarihyazımı geleneğinin 20. Yüzyıl'daki bir örneği idi. Braudel, "kitabı yazmak için, Akdeniz çevresindeki tüm kütüphane ve arşivlerde çalıştığını" söyler. Fernand Braudel'in "Maddî Uygarlık ve Kapitalizm" kitabı ise, üç ciltlik bir kitap idi, "kapitalizm tarihi" ile ilgili yazılmış en iyi tarih kitaplarından biriydi.
Fernand Braudel, tarihyazımı metodolojisi açısından bir yenilikçi idi, ama, tarihyazımı geleneklerini kavramış bir tarihçi idi, Herodotos, Tacitus gibi eski tarihçilerden Michelet gibi yeni tarihçilere, bir tarihyazımı tarihinden geliyordu. "Annales Okulu"nda yer almıştı Fernand Braudel, farklı sosyal bilimlerin temsilcilerinin oluşturduğu "Annales Okulu", bilimlerin birbirleri ile yardımlaşmasına ve disiplinlerarası çalışma ilkelerine bağlı bir tarihçilik okulu idi. Fernand Braudel, bir tarihçi olduğu kadar bir coğrafyacı idi, bir iktisatçı idi, bir dilbilimci idi, Lucien Febvre, Marc Bloch gibi "Annales Okulu" tarihçileri de öyle idiler, farklı sosyal bilimleri tarihçilik biliminde "sentez"liyorlardı bir bakıma.
Fernand Braudel, tarihyazımı metodolojisi ile ilgili denemelerini "Tarih Üzerine" kitabında bir araya getirmişti, geliştirdiği "uzun süre" kavramını da bu kitabında anlatmıştı. Braudel'e göre, tarihî gelişmeler, "uzun süre"de gerçekleşirlerdi. "kapitalizmin tarihi" de "uzun süre" kavramı ile kavranabilirdi ancak.
Braudel, farklı uygarlıkları karşılaştırdığı "Uygarlıkların Grameri" kitabında ise, dünyadaki farklı uygarlıkların karşılaştırmalı tarihini yazmıştı.
Fernand Braudel, "karşılaştırmalı tarihçilik" metodlarını tarihyazımına kazandırmış bir tarihyazımı metodolojisi geliştirmişti.
Braudel'in eserleri, 20. Yüzyıl'ın sosyal hareketleri içinden tarihî gerçekliğe modern bir tarihyazımı metodolojisi ile bakışın getirdiği eserlerdir. Fernand Braudel, özellikle tarihçilik bilimi ile iktisat bilimini birbirine yaklaştıran bakış tarzı ile hâlâ esinleyici bir tarihçidir, bir sosyal bilimcidir.
SİNAN ÖNER

Tuesday, February 19, 2013

İstanbul'u Anlatmak

İstanbul'u anlatmak, Türkiye'de yaşayan bir yazarın ilk ödevlerinden biri olmalıdır. geçmişte de öyleydi, Osmanlı'nın son yıllarında, Cumhuriyet'in ilk yıllarında, bazı yazarlar, İstanbul'u anlatan öyküler, romanlar, tarih kitapları yazmışlardı.
"İstanbul'u sevmezse gönül, aşkı ne anlar?" diyordu bir şarkısında Münir Nurettin Selçuk. bir yazar, anlatacağı kenti elbette sevmelidir, ama, sevmek basit bir iş değildir, meselâ İstanbul'u yazmak isteyen bir roman yazarının İstanbul'u araştırması, tarihi ile, bugünkü yapısı ile İstanbul'u anlaması gerekir, yoksa, kente yalnızca bir sempati ile yaklaşmak yeterli değildir.
İstanbul'un geleceği ile ilgili bir çok bilim adamı kaygılıyken, yazarların İstanbul'u anlatmak için çaba harcamalarını istemek doğaldır. İstanbul'un tarihi ile ilgili bazı araştırmalar yayınlanmıştı geçen yıllarda, Tarih Vakfı da bir "İstanbul Ansiklopedisi" hazırlayıp yayınlamıştı. ama, edebiyat alanında, hâlâ İstanbul'un anlatılmaya ihtiyacı vardır. İstanbul'un geleceğinde, yine geçmişinden bugüne gelen eserler ya da kalıntılar olacak, tarihî değişmeler yine birtakım tarih yasalarına göre yaşanacak.
İstanbul'un bugünkü gerçeklerinin de anlatılması, Türkiye'nin yazarlarının bir ödevidir.
İstanbul, Bizans Devleti'nin ve sonra da Osmanlı Devleti'nin başkentliğini yapmış bir kent. 1500 yıldan uzun bir süre devletlere başkent olmuş İstanbul, Cumhuriyet Tarihi'nin de başlıca merkezlerinden biridir. İstanbul'u anlatmak, yazar açısından bir okuldur aynı zamanda, edebiyat sanatında ustalaşabileceği bir okul.
SİNAN ÖNER

Monday, February 18, 2013

Jean Jacques Rousseau'nun Eserleri

Fransız filozof Jean Jacques Rousseau'nun bir çok eseri Türkçe'ye çevrildi. hatta, daha Osmanlı devleti yıkılmadan önce Osmanlı Türkçesi'nde Rousseau'nun eserleri yayınlanmıştı. Rousseau, Voltaire ve Diderot ile Fransız "aydınlanma"sının liderlerinden biri olarak kabûl edilir.
neler yazmıştı Jean Jacques Rousseau?
Türkçe'ye çevrilen bazı eserlerini hatırlayalım: "Emile", "İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı", "Toplum Sözleşmesi", "Bilimler Hakkında Söylev", "Yalnızgezerin Düşleri", "İtiraflar".
Rousseau, Diderot ile yakın dostluğu nedeniyle "Ansiklopedi"nin yazımına da katılmıştı. "Ansiklopedi" de, kısmen Türkçe'ye çevrildi.
Jean Jacques Rousseau'nun "Emile" kitabı, bir eğitim felsefesi romanı idi. Rousseuau'ya göre, eğitim, toplumsal kötülüklerin önlenmesi için vardı, eğitimin nasıl bir eğitim olması gerektiği üzerinde yüzyıllardır tartışılıyordu, Rousseau da bir eğitim felsefesi önermişti "Emile" kitabında.
Rousseau'nun tarih felsefesini yansıtan kitabı "İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı" idi. Rousseau, bu kitabında, sosyal sınıf farklarının tarihî kaynaklarını, nedenlerini incelemişti. bir Tarihçi olarak Rousseau'yu anlamak için "İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı"nı okumak gerekir.
Rousseau'nun, toplum felsefesi ve hukuk felsefesi alanlarındaki anlayışını yansıtan "Toplum Sözleşmesi" kitabı ise, hâlâ etkileyici bir kitaptır, 1789 Fransız İhtilâli'ni etkileyen kitaplardan biriydi, sonra da, bir çok ülkenin diline çevrildi ve sosyal olayları ya da gelişmeleri etkiledi. "Toplum Sözleşmesi" kitabı, bilim adamlarını da etkilemişti. bir çok üniversitede, hâlâ bir ders kitabı gibidir "Toplum Sözleşmesi".
Rousseau'nun ilk eserlerinden biriydi "Bilimler Hakkında Söylev", Diderot'un da önerilerini almıştı bu kitapta Rousseau.
Jean Jacques Rousseau, "bireycilik akımı"na örnek gösterilen "Yalnızgezerin Düşleri" kitabında, birey açısından toplumsal gelecek tasarımlarını ele almıştı; kitap, bir felsefe eseri olmakla birlikte edebî bir üslûp ile yazılmıştı
Jean Jacques Rousseau'nun bugüne kadar etkisini sürdürmüş bir eseri de, "İtiraflar" kitabıdır. Rousseau'nun "İtiraflar"ı, 1789 Fransız İhtilâli öncesi Fransa'da yaşayan bir filozofun özyaşamöyküsünden sahneler içermektedir.
Rousseau, "Toplum Sözleşmesi" kitabı ile, Cumhuriyetçi düşüncelere esin kaynağı olmuş bir filozof idi. Rousseau'nun "hümanist" felsefesi ise, özellikle eğitim alanında etkili oldu, çocukluktan yetişkinliğe insanın kötülüklerden korunmasının, iyiliği seçmesinin olanaklarını araştırmıştı Rousseau. bir ahlâk filozofu olarak Jean Jacques Rousseau, hâlâ geçerli bir felsefe yaratmıştır. Rousseau'nun, insan karakterinin sosyal koşullara göre değiştiği yönündeki tezi, bugün de bir tartışma konusudur, Rousseau bu tezin bir sonucu olarak sosyal reformları savunmuş, 1789 Fransız İhtilâli'nin "eşitlik, özgürlük, kardeşlik" felsefelerinin esin kaynaklarını yazmıştır.
SİNAN ÖNER


 

Sunday, February 17, 2013

Denis Diderot'u Hatırlarken

Fransız filozof Denis Diderot'un eserlerinin çoğu Türkçe'de yayınlanmıştı, "Felsefe Konuşmaları", "Aktörlük Hakkında Aykırı Düşünceler", "Ansiklopedi", "Kaderci Jacques ve Efendisi", "Rameau'nun Yeğeni" gibi kitapları Türkçe'ye çeşitli defalar çevrilmişti.
Diderot, 18. Yüzyıl'ın "aydınlanma" akımları içinde yaşamış, Fransız "aydınlanma"sına, hazırladığı "Ansiklopedi" eseriyle liderlik yapmıştı. Diderot, Voltaire'ın, Rousseau'nun, D'alembert'in, D'holbach'ın dostluklarını kazanmıştı, bu dostluklarının ürünlerini "Ansiklopedi"de yayınladı.
1789 Fransız İhtilâli'nin entelektüel önkoşullarının hazırlanmasında, Diderot'un çabaları çok önemliydi.
Diderot, "materyalist felsefe"nin -Engels'e göre- doruklarını yaratmış bir filozof idi. neredeyse "diyalektik materyalist" bir görüşe varmıştı Diderot, "Felsefe Konuşmaları" kitabında. Diderot, "madde ve ruh" tartışmasını, hem "felsefe konuşmaları" ile felsefede, hem de bilim maddeleri ile "Ansiklopedi"de yapmış, tartışmaktan, bu alanda "filozofça düşünceler" üretmekten sakınmamıştı. Rus Çariçesi 2. Katerina da, Diderot'a hayranlık duyuyordu, Diderot'u Moskova'ya dâvet etmiş, Diderot da 2. Katerina'nın dâvetini kırmamış, bir ay kadar Moskova'da konuk olmuştu. Diderot'un felsefe alanındaki cesâreti ve gücü, sonradan dünyanın her yerinde hayranlıklar yaratmıştı. Osmanlı İmparatorluğu da Diderot'dan etkilenmiş, bazı eserleri Osmanlı Türkçesi'ne çevrilmişti. 1789 Fransız İhtilâli'ne esin kaynağı olmuş filozoflardan biri olarak Diderot, Osmanlı aydınları arasında da yankılanmıştı. Diderot, bilim çevrelerini de, kuşkusuz, etkilemişti.
Denis Diderot'un tiyatro hakkında yazdıkları da, dünya tiyatrosunu etkilemişti, bir çok ülkenin dilinde yayınlanan "Aktörlük Hakkında Aykırı Düşünceler", Türkiye'nin tiyatro tarihinde de esin kaynağı olmuş bir eserdi.
Diderot'un roman sanatına yaptığı katkılar da unutulmazdır, hâlâ bir çok edebî akımı etkileyen eserlerdir.
Denis Diderot, "madde"nin "ruh"u belirlediği "tez"i ile, "madde" üzerinde bilim metodları ile araştırmalar yapmayı önermişti, bu açıdan Diderot'un "materyalizm"i "bilimci materyalizm" idi. bilim deyince de, "diyalektik" metodun değeri ve tarihi ortaya çıkıyordu, Diderot, metodolojik olarak, "diyalektik" metodun "materyalizm" ile tam bir "sentez"ini yapmaktan kaçınmış, ama, böyle bir "sentez"e çok yaklaştığını belli etmişti. belki bunun bir nedeni, "felsefe tarihi" bilinciydi, Diderot, felsefe ile doğa bilimleri arasındaki farkları tümüyle ihmal etmek istememişti, felsefe, bilim metodlarından yararlanmalıydı, bilim de felsefeden yararlanmalıydı, ama, mutlak bir felsefe-bilim birliğini önermedi, bu, hem felsefenin hem de bilimin gelişmesi açısından doğaldı. Diderot, "mekanik" bilimi ile ilgiliydi, ama, felsefî metod açısından "mekanizm"i eleştirmişti. bunda da, felsefe ve bilim arasında, tarihten kaynaklanan farkları koruma eğilimi vardı.
SİNAN ÖNER

Saturday, February 16, 2013

Jean Paul Sartre'ı Hatırlarken

Fransız filozof, romancı, gazeteci, tiyatro yazarı, eleştirmen Jean Paul Sartre'ı hatırlamak, 20. Yüzyıl'ın felsefe okullarından birini kavramak için -varoluşçuluk okulu- yararlı bir girişim olur. Jean Paul Sartre'ın kitaplarının bazıları Türkçe'de yayınlanmıştı, ama, hâlâ yayınlanmayan kitapları olduğu gibi, bir toplu yayın da gerçekleştirilemedi bugüne kadar.
"Sözcükler", "Bulantı", "Tükeniş Çağı", "İş İşten Geçti", "Edebiyat Nedir?", "Estetik Üzerine Denemeler", "Baudelaire", "Yöntem Araştırmaları", "Sartre ile Söyleşiler", "Varoluşçuluk", "Diyalektik Aklın Eleştirisi", Türkçe'de yayınlanmış eserleri arasındadır.
Jean Paul Sartre, felsefeye yeni bir akım kazandıran filozoflardan biridir, aynı zamanda edebiyat ve politika ile ilgilenen bir filozof idi, romanları ile tüm dünyayı etkilemiş, yazdığı eserlerin çoğu çoğu dilde yayınlanmıştır. Jean Paul Sartre, Birinci Dünya Savaşı yıllarında çocukluktan gençliğe geçmiş, İkinci Dünya Savaşı yıllarında yazmayı sürdürmüş, dergiler yayınlamış, "rezistans" hareketlerinde yer almıştı. Jean Paul Sartre, varoluşçuluk akımını romanlarında uygulamış, felsefe akımı olarak da varoluşçuluğu açıklamış, anlatmıştı.
Jean Paul Sartre, aynı zamanda bir tarihçi idi, bir biyografi yazarıydı, bir araştırmacı idi. Jean Paul Sartre'ın felsefesinde karamsar bazı öğeler bulunmasına rağmen, genellikle iyimser bir yazardı, iyimser bir filozof idi, Jean Paul Sartre, bunda da "diyalektik" metodu uygulamış, karamsarlıkla iyimserliğin birbirlerine ve somut gerçeğe "diyalektik" bir bağlılıkla bağlı olduğunu yazmıştı. sosyal hareketlerde aktif bir demokrat idi Jean Paul Sartre, sosyalist hareketlerle ilgilenmiş, modern bir sosyalist politika geliştirmek için çalışmıştı. Jean Paul Sartre, "burjuva" bir tarihten geldiğini yadsımamış, ama, "kapitalizm"in varoluşçu bir eleştirisini de geliştirmişti. Jean Paul Sartre'a göre, "Marxizm, çağımızın aşılamaz bir felsefesi"ydi. Jean Paul Sartre, Marxizm'in özellikle Avrupa'da yaşadığı sorunları ele almış ve Marxizm'e varoluşçu bir katkı yapmaya girişmiş bir filozof idi.
Jean Paul Sartre, bir Balzac uzmanı idi, Balzac'ın biyografisi ile ilgili araştırmalar yapmıştı, Baudelaire ile ilgili de biyografi kitabı yazmıştı. 19. Yüzyıl Fransız edebiyatı ile ilgili Jean Paul Sartre'ın bir çok eseri vardır. "Edebiyat Nedir?" kitabında, edebiyat ve edebiyat tarihi ile ilgili düşüncelerini açıklamıştı Sartre. Jean Paul Sartre'ın sanat tarihi ve estetik araştırmaları da yayınlanmıştı. Sartre, felsefe ile sanatı ve edebiyatı birbirine yaklaştırmış, felsefe ile politikayı ve sosyal bilimleri de birbirine yaklaştırmaya yönelmişti. bu açıdan da, Sartre bir "sentez"arayışının felsefesini yapmıştı. Sartre'ın "Hegelci" bir yönü idi bu, "sentez"e yönelmeyi seçmişti Sartre.
SİNAN ÖNER
 

Tuesday, February 12, 2013

Profesör Macit Gökberk'i Hatırlarken

Felsefe Profesörü Macit Gökberk'i hatırlamak, felsefe kavramlarını tartışırken faydalı olacak bir seçimdir.
Profesör Macit Gökberk, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü yıllarca yönetmişti. "Felsefe Arkivi" dergisinin yayıncıları ve yazarları arasında Profesör Macit Gökberk de vardı.
Profesör Macit Gökberk, "Felsefe Tarihi" eseriyle Türkiye'nin felsefe tarihine geçmiş bir filozof idi.
Kant ve Herder'in tarih felsefeleri ile ilgili, "Kant ile Herder'in Tarih Anlayışları" kitabını yazmıştı. Profesör Macit Gökberk'e "Türkiye'nin Hegel'i" demek bu açıdan doğaldır, hem tarih felsefesi, hem de felsefe tarihi araştırmaları yapmıştı Profesör Macit Gökberk. dil felsefesi alanında "Değişen Dünya, Değişen Dil" eserini yazmıştı. mantık üzerine araştırmalar yaptı.
Profesör Macit Gökberk, "Felsefe Tarihi" kitabında, "Hegelci" anlayışını uygulamıştı, felsefenin hem felsefece tarihini hem de sosyal temellerini anlatmıştı. hem felsefe kavramlarını incelemişti, hem de filozofların yaşadıkları sosyal, ekonomik, siyasî, kültürel tarihi ele almıştı.
Profesör Macit Gökberk'in yetiştirdiği öğrenciler sayesinde, Türkiye'de hâlâ felsefe eğitimi ve felsefe okurları vardır.
SİNAN ÖNER
 

Hukuk, Siyaset ve Tarihçilik

Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi eski Yunan filozoflarının eserleri ile, Roma Hukuku ve eski Romalı tarihçilerin eserleri, hâlâ güncel. hukuk felsefesi, siyaset felsefesi güncel tartışmalarda yer aldıkça da, tarihçiliğin de katkısı ile, güncelliklerini koruyacaklar. bir çok ülkede, hukuk devleti ilkeleri, hukukun sosyal fonksiyonu ile ilgili gerçekler, siyaset kavramının devlet ve devlet-ötesi anlamları, zihinde ve pratikte karşılıkları, hukuk felsefesi ile siyaset felsefesini güncel tartışmaların merkezine getiriyor, tarihçilik de hukuk bilimi ile ve siyaset bilimi ile işbirliği dönemi yaşıyor.
Anayasa ve yasaların nasıl yazılacağı, hangi ilkelere bağlı bir yasa yazımı yapılacağı, tartışmalarda öncelik taşıyor. siyaset ihtiyaçları ve fikirlerinin yasaların yazımında -hukukun somutlaşmasında- belirleyici olması olasılığı, kaygılar yaratıyor, tartışmaların sürüp gitmesinde etkileyici oluyor.
Avrupa Birliği'nin kurulması ve yerleşmesi ile, yeni hukuk akımları, yeni siyasî düşünceler yayıldığı gibi, Türkiye gibi Avrupa Birliği üyeliğine aday ülkelerin hukuk felsefesine ve siyaset felsefesine yönelişine neden oluyor. Türkiye, bir "ulus-devlet" olarak, "ulus-ötesi" nitelikler taşıyan Avrupa Birliği'ne katılmak istiyor, bu yönde anlaşmalar imzalıyor, bir yandan da, Avrupa Birliği'ne üye öteki "ulus-devlet"lerin tarihlerine, hukukî ve siyasî durumlarına ilgiyle yaklaşıyor.
hukuk, siyaset ve tarihçilik, eski Yunan ve eski Roma dönemlerindeki gibi, bilim adamlarının öncelikli ilgilerini oluşturuyor. eski Yunan kent devletleri ve demokrasi deneyimleri, eski Roma Hukuku ve Roma Devleti'nin yapısı, Senato deneyimleri, eski Yunan filozoflarının tarih felsefeleri ve eski Romalı tarihçilerin eserleri, bilim adamlarının güncel araştırmalarında ve çalışmalarında önemli "referans" kaynakları olma özelliklerini sürdürüyorlar. Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumların yayınlarında, hukuk, siyaset ve tarihçiliğin özel konumları hâlâ geçerli.
hukuk felsefesinin, hukuk biliminin, siyaset felsefesinin, siyaset biliminin ve tarih biliminin, daha uzun bir süre işbirliği içinde dünya milletlerinin güncel fikirlerini ve kurumlarını etkileyeceği bellidir, bu açıdan tarihe yönelik ilgi, tarih araştırmalarına yönelik çabalar korunmalı ve güçlendirilmelidir.
SİNAN ÖNER

Thursday, January 31, 2013

Tarihçi Eric Hobsbawm'ın Bir Kitabı

Tarihçi Eric Hobsbawm'ın önemli kitaplarından biri de, "1780'den Bugüne Milletler ve Milliyetçilik: Program, Efsane, Gerçeklik" idi, Türkçe'ye de çevrilmişti kitap. Hobsbawm, kitapta, 1789 Fransız Devrimi'nden bugüne, "milletler"i ve "milliyetçilik" kavramının değişmesini ele almıştı.
son haftalarda, Cumhuriyet Halk Partisi'nde tartışmaya açılmak istenen konulardan biri de, "millet" kavramı ile "milliyetçilik" ilkesi oldu. ama, tartışmanın ilk seviyesi yüksek olmadığından, konu unutulmuş gibi. halbûki, daha geçenlerde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, Çin Komünist Partisi'nin dâvetlisi olarak Çin Halk Cumhuriyeti'ne bir gezi yapmışlardı. Çin, "milletler" ve "milliyetçilik" söz konusu olunca, en önemli tarihî dersleri içeren bir tarihe ve bugüne sahip bir ülkedir. Çin'den bu konuda öğrenilecek çok şey vardır.
ama, "millet" kavramının da, "milliyetçilik" kavramının da, tarih bilimini, toplumbilimi, hatta felsefeyi ilgilendiren bir bilim konusu olduğu, ne yazık ki CHP'lilerin de zihinlerinde yeterince kavranmış değildir.
"millet"ler, tarihîdir, insanlığın tarihi süresinde, yüzyıllar sürmüş bir tarihsel değişme içinde meydana gelmişlerdir. "milliyetçilik" de, Tarihçi Eric Hobsbawm'ın yazdığı gibi, 18. Yüzyıl'da, Fransa'da tam anlamıyla formüle edilmiş, "burjuva demokratlığı" ile bağlı bir siyasî akıma dönüşmüştür. "ulus-devlet"lerin oluşumu da, "milliyetçilik" akımı ile bağlı idi. ama, dünya tarihi, "ulus-devlet"lerin -"millet-devlet"lerin- özelliklerinin de tarihî bir değişme içinde gerçekleştiğini kanıtlıyor.
20. Yüzyıl'da ise, "çok milletli", "ulus-ötesi devlet"ler meydana gelmişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri'nin ardından, Sovyetler Birliği, Çin Halk Cumhuriyeti, Avrupa Birliği gibi "çok milletli", "ulus-ötesi devletler" ya da "devlet-birlikleri" meydana gelmişlerdir. 20. Yüzyıl'da, bir anlamda, "millet"ler, "milletlik" sınırlarının ötesine geçmişler, öteki "millet"lerle anlaşmışlar ve "ulus-ötesi devlet"ler oluşturmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti, 1923'te kurulurken, "millî kurtuluş savaşı"nın yarattığı sosyal, siyasî temeller üzerinde kurulmuştu. "millet" ve "milliyetçilik", Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, yeni idi, yeni gerçeklerdi ve yeni kavramlardı, yeni akımlardı. yeni olmaları, tarihî değişmelere bağlı olmadıkları anlamına gelmez elbette, tarihî kaynaklarına ve tarihî değişmelere bağlı olarak yeni idiler.
Tarihçi Eric Hobsbawm'ın "1780'den Bugüne Milletler ve Milliyetçilik: Program, Efsane, Gerçeklik" kitabını okurlarıma tavsiye ediyorum, tarih bilimi açısından, son haftaların güncel bir konusu olmuş "millet" ve "milliyetçilik" konusunu Tarihçi Eric Hobsbawm'ın kitabı sayesinde daha doğru kavrayacaklarını sanıyorum.
SİNAN ÖNER
 

Wednesday, January 23, 2013

Depremleri Önceden Kestirmek?

Deprem tartışmalarında, halkın en çok sorduğu sorulardan biri, depremlerin önceden kestirilmesinin olanaklı olup olmadığı sorusudur.
deprem bilimcileri, yer bilimciler, rasathaneler, halkın çok sorduğu bu sorunun yanıtlarını araştırırlar. tarihsel açıdan, tarihsel depremlerde de, zamanın bilim adamları, depremlerin önceden bilinmesinin olanaklarını soruyorlardı.
insanlık, deprem gerçeğini anlamak için çok çaba harcamıştı!
Türkiye, bir deprem ülkesidir, halkın depremle ilgili tartışmalara hassas olması da doğaldır. geçmiş, depremlerle doludur, depremlerin etkilemediği insan belki de yoktur ya da çok azdır.
Kuzey Anadolu Fayı'nı keşfeden Profesör İhsan Ketin'in bazı depremleri önceden sezdiği söylenir, Kuzey Anadolu'da böyle uzun bir fayın olmasını zihninde akla uygunlaştıran bir Profesör idi Profesör İhsan Ketin. bu nedenle, belki de sezgileri, bazı depremleri önceden duyurmuştur Profesör İhsan Ketin'e.
Kuzey Anadolu Fayı'nın keşfedilmesi, Türkiye'deki deprem araştırmaları açısından önemli bir buluş idi.
depremlerin önceden bilinmesi ya da kestirilmesi için, fayların iyi araştırılmış olması ilk koşullardan biridir. bu açıdan, Kuzey Anadolu Fayı, hâlâ bu sorunun yanıtlanması için çok önemli bir bilgi yığını saklıyor. Kuzey Anadolu Fayı'nın tam bir incelenmesi ile, bazı depremleri önceden sezmek olanaklı olacaktır.
depremlerin önceden kestirilmesinin ilke olarak -zihince ya da araştırmacının zihninde- olanaklı olduğu, ama bunda, birtakım araştırma koşullarına bağlı olunduğu kabûl edilmelidir.
SİNAN ÖNER

Sunday, January 20, 2013

"Sosyal Bilimleri Açın!"

Yıllar önce, "Gulbenkian Komisyonu" tarafından bir "Sosyal Bilimleri Açın!" kampanyası başlatılmıştı, belki yirmi yıl kadar önce.
tarihçiler, sosyologlar, coğrafyacılar, ruhbilimciler, ekonomistler ve başka sosyal bilimciler, "Gulbenkian Komisyonu"nun dâveti ile toplantılar, konferanslar, sempozyumlar yapmışlar, kitaplar yayınlamışlardı.
"Sosyal Bilimleri Açın!" derken, sosyal bilimlerin birbirlerinden yararlanmaları için, "disiplinlerarası" araştırmalar için, sosyal bilimlerde yerleşmiş gelenekleri aşmaktan ya da katılaşmış ayrımları bir yana bırakmaktan bahsediyorlardı.
Türkiye'den sosyal bilimciler ve sosyal bilim kitapları yayınlayan yayınevleri de, "Sosyal Bilimleri Açın!" kampanyasına katılmışlardı.
"disiplinlerarası" araştırmalar, Türkiye'de öteden beri vardı, meselâ, Profesör Ömer Lütfi Barkan, "Türkiye'de Toprak Meselesi" kitabındaki makalelerinde, hem bir tarihçi, hem bir ekonomist, hem de bir tarih sosyologu gibi davranmıştı. ya da, Profesör Niyazi Berkes, kitaplarında, hem bir sosyolog, hem bir ruhbilimci ve hem de bir tarihçi gibi davranmıştı. "disiplinlerarası" çalışmalar, sonra da sürmüştür Türkiye'de.
ama, "Sosyal Bilimleri Açın!" kampanyası, çok daha kapsamlı ve yöntembilimsel bir işbirliği ve açıklık öneriyordu. Fernand Braudel, Eric Hobsbawm gibi tarihçilerden esinleniyor, Karl Marx'ın felsefe, tarih ve politik ekonomi gibi bilimleri birbiri ile ilişkili kılan yöntembilimine göndermeler yapıyordu.
"Gulbenkian Komisyonu"nun "Sosyal Bilimleri Açın!" kampanyasının bir çok sonucu oldu, bir sonucu da, "disiplinlerarası" araştırmaları özendiren yeni fakültelerin ve yeni üniversitelerin açılmasıydı. Türkiye'deki bir çok üniversitede, "disiplinlerarası" araştırmalar teşvik edildi, yeni üniversiteler açılırken, "disiplinlerarası" çalışma ilkelerine uygunluk gözetildi.
Bilgi Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Koç Üniversitesi gibi yeni üniversitelerde, "disiplinlerarası" araştırmalara yönelik fakülteler kuruldu.
"Sosyal Bilimleri Açın!" kampanyası ile ilgili Metis Yayınevi gibi yayınevleri yayınlar yaptılar, kitaplar yayınladılar.
SİNAN ÖNER

Friday, January 18, 2013

Gazetecilik ve Tarihçilik

Gazetecililik ile tarihçilik, birbirine benzeyen bilim alanlarıdır. gazetecilik, gerçekte bir bilim olmasına rağmen, günlük basının yozlaştırılması, gazeteciliği tarihçilikten çok uzağa itmiştir. aslında, gazetecilik ve tarihçilik birbirine çok yakın araştırma ve anlatım biçimleridir.
Herodotos Tarihi'nde ya da Tacitus'un kitaplarında, modern gazeteciliği andıran bir çok sayfa vardır. tarihçilerin araştırma teknikleri ile gazetecilerin araştırma teknikleri birbirlerine benzer.
bugün, gazetecilik dallanıp budaklanmıştır, radyo, TV, internet, gazete, dergi gibi gazetecilik araçları gelişmiş, gazeteciliğin çeşitli türleri meydana gelmiştir. ama, tarihçiliğin özellikleri bellidir, Herodotos veya Tacitus ile bugünkü tarihçiler arasında -meselâ Hobsbawm veya Braudel arasında- çok az fark vardır.
gazetecilik teknikleri gelişmesine rağmen, gazeteciliğin kapitalizm koşullarındaki yozlaşması engellenemediği gibi, sosyalist ülkelerdeki basın da, kapitalist ülkelerdeki basından etkilenmektedir. "serbest pazar"ın yozlaşmaya müsait ortamlarında gazetecilik de -özellikle Türkiye gibi ülkelerde- yozlaşmıştır. "serbest piyasa" etkileri dışında, siyasî sansür veya hukuksal sorunlar, gazeteciliği etkilemektedir.
gazetecilik,yine de, sosyal bir işlev görmektedir. "herşeye rağmen", gazetecilik sosyal bir ihtiyacı gidermektedir.
tarihçilik ise, daha ciddî bir alandır, üniversitelerdeki ağırlığı da artmakta, tarihçiliğin sosyal bir işlev olarak çalışması daha da önem kazanmaktadır.
gazetecilik, haberi araştırırken ve anlatırken "objektivite" ilkesine uygun hareket etmeyi amaçlar, tarihçilik de birincil ve ikincil kaynaklarla tarihî gerçekleri araştırırken ve anlatırken "objektivite" ilkesine göre hareket eder. bu açıdan, gazetecilik de, tarihçilik de, aynı ilkeye, "objektivite" ilkesine göre yapılanmıştır. "objektivite" ilkesinden uzaklaşma eğilimleri de, yazdığım gibi, ya "serbest piyasa" koşullarından ya da sansür veya hukuksal sorunlar gibi "subjektif" sorunlardan kaynaklanır.
gazeteciliği de, tarihçiliği de geliştirmek, sosyal işlevlerini daha iyi yerine getirmeleri için ortam hazırlamak, öncelikle sosyal ve siyasî bir ödevdir. üniversitelerde, gazetecilik ve tarihçilik okullarının yaygınlaşması, bu yönde önemli bir adımdır. gazeteciliğin ve tarihçiliğin birbirlerinden öğrenmeleri için de daha çok çaba harcanmalıdır. teknik özellikleri açısından, gazetecilik ve tarihçilik, birbirleri ile işbirliği içinde olmak gereken bilimlerdir.
SİNAN ÖNER

Wednesday, January 16, 2013

Nagisa Oshima'nın "Özgürlük Arayışı"

Japon sinemacı Nagisa Oshima, 80 yaşında vefât etmiş. Oshima'nın vefât edeceği hiç aklıma gelmezdi. geçenlerde, 1993'te Japon sinemacı Akira Kurosawa ile yaptığı söyleşinin video kayıtlarını izlemiştim. iki usta yönetmen, saatlerce sohbet etmişlerdi. ben, söyleşinin ilk bölümlerini izleyebildim. sohbetleri Japonca idi, ama, sanki İngilizce ya da Türkçe'ymiş gibi bana tanıdık gelmişti sohbet.
Oshima'nın "Özgürlük Arayışı" kitabını, Afa Yayınları yıllar önce yayınlamıştı, ben de kitabı hemen almıştım herhâlde, okudum, kitap uzun bir süre masamda kalmıştı. Oshima'nın sinema serüveni ile ilgili çok ilginç bilgiler vardı kitapta.
Nagisa Oshima, yeni Japonya'nın bir temsilcisi gibiydi, gelenekçilik ile yenilikçilik arasında bir "uzlaşma"dan çok, bir "arayış" vardı Oshima'nın sinemasında. Oshima, "Özgürlük Arayışı" kitabının başlığındaki gibi, "özgürlük" arayan bir insandı; Japon tarihinin çeşitli boyutları arasından, Oshima Sineması doğmuş, gelişmiş ve yeni Japonya'nın yenilikçi bir sanatı haline gelmişti.
Japonya, Nagisa Oshima'nın şahsında çok değerli bir sinemacıyı yitiriyor, ama, mutlak bir yitim değil bu, sinema filmleri, kitapları ve başka bıraktıkları ile Nagisa Oshima bizi hiç terk etmeyecek, dünyada kalacak, dünyayı ve Japonya'yı değiştirecek, sineması ile yeni insanları eğitecek.
SİNAN ÖNER
     

Monday, January 14, 2013

CHP Heyeti, Çin Gezisi'nde

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Meclis Grubu Başkanvekili Muharrem İnce, CHP Milletvekili Faruk Loğoğlu ve öteki yöneticilerden meydana gelen CHP Heyeti, Çin Komünist Partisi'nin dâvetlisi olarak Çin Gezisi'ne başladı
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, gezilerinin ilk günlerinde, Türkiye'nin Pekin Büyükelçiliği'nin, Çin Komünist Partisi Dış İlişkiler Başkanı'nın, Çin Halk Cumhuriyeti Meclisi Dış İlişkiler Başkanlığı'nın, Çin Uzay Araştırmaları Merkezi'nin konukları oldular.
okurlarım, CHP'nin resmî internet adresi www.chp.org.tr  adresinde, CHP Heyeti'nin Çin Gezisi ile ilgili ayrıntılı bilgileri öğrenebilirler.
Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki ilişkiler çok önemlidir!
CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun ve arkadaşlarının Çin Komünist Partisi'nin dâvetine verdikleri değer ve önem, gelecekte bu alanda daha başka gelişmeler yaşayacağımıza işâret. Çin Komünist Partisi'nin geçenlerde yapılan Kongresi'nde seçilen yeni liderler de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ziyâret etmişlerdi. CHP, geçmişten beri, Çin-Türkiye İlişkileri'ne liderlik yapan bir siyasî partidir, ÇKP-CHP İlişkileri'nin geldiği düzey, diplomatik açıdan da, politik açıdan da övünmek gereken bir düzeydir. 
CHP Heyeti'nde Emekli Büyükelçi ve CHP Milletvekili Faruk Loğoğlu'nun da yer aldığını görmekten ayrıca memnûn olmalıyız, deneyimli diplomat, CHP'nin dış ilişkilerinin gelişmesine liderlik yapıyor, Çin Komünist Partisi, CHP'deki diplomatik gücün farkına varmış ve bu farkındalıkla hareket ediyor, ne iyi!
Cumhuriyet Halk Partisi'nin Çin Gezisi sürüyor; yaşasın CHP, yaşasın Çin!
SİNAN ÖNER 
     
 

Friday, January 11, 2013

"Hava Koşulları"

Havalar iyice soğudu!
televizyon kanallarındaki haberlere bakınca, dünyanın bir çok ülkesinde, "hava koşulları"nın iyice değiştiğini, "hava"nın soğuduğunu, kar yağışlarının bir çok ülkede don ve buzlanmaya neden olduğunu, hava, kara ve deniz yollarının elverişsiz ve soğuk bir dönem yaşadığını, ulaşımın güçlükle yürüdüğünü, Türkiye'nin çoğunluğunda okulların "hava koşulları" nedeniyle tatil edildiğini fark ediyoruz. televizyon kanallarındaki haberlere göre, havalar daha da soğuyacak, önümüzdeki haftalarda, yeni yağışların geleceğine tanık olacağız.
bazı ülkelerde, "hava"ların böyle soğuması doğaldır, meselâ Rusya'da, coğrafî nedenlerle, "hava"ların böyle olması normaldir. Sibirya bozkırları ve ormanları bir yandan, bir yandan da kutup soğukları, Rusya'nın iç bölgelerini de soğutmakta, Ural Dağları, Altay Dağları, Rusya'nın bir çok kentini kuşatan soğukların nedenleridir. Rusya'da Murmansk bölgesi de çok soğuktur, Kuzey Kutbu'na yakın bölgelerde, Rusya Halkı, herhâlde evlerinden dışarı aylarca çıkmıyorlardır.
Türkiye'de ise, Marmara Bölgesi, Trakya, İç Ege, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Türkiye'nin Güney Bölgesi, özellikle de Toros Dağları'nın olduğu bölgelerde, "hava" kar yağışlıdır, don ve buzlanma vardır, bu da normaldir, her yıl, coğrafî nedenlerle bu soğuklar bu bölgelerde yaşanır.
ben, şahsen, Türkiye'nin bir çok bölgesinde kalmış bir Tarihçi olarak, kış sahnelerine çok rastladım!
meselâ, Trakya kışında kaldım, karlı havalarda Trakya'nın soğuklarına tanık oldum. İstanbul'un kışlarını ise çok yaşadım, Yalova-Bursa bölgesinin kışlarını yaşadım, İç Ege'deki kışlara tanık oldum, İç Anadolu kışlarını çok yaşadım, Doğu Anadolu'nun kışlarını yaşadım, Toros Dağları'nın kışlarını yaşadım, Bolu Dağı'nın kışlarını yaşadım, Ege Bölgesi'nin kışlarını yaşadım. 
Türkiye'nin tarihinde, Rusya'daki gibi kış sahneleri çoktur. 
bir kış da, bir süre, Kırgızistan'da kalmıştım. Kırgızistan'ın, Bişkek'in kışı da garip idi, her taraf karlı idi, donmuş ve buzlanmıştı, karşıda Tanrı Dağları görünüyordu, yürümek bile olanaksızdı. Bişkek'te kışı tamamlayamadım, donarım diye korktum, ama, kışın ilk aylarında kaldım.
Balkanlar da, Rusya gibidir, yüksek dağların kuşattığı kentler, kasabalar, köyler, kışın soğukları ile yaşamaya alışmışlardır sanki. ama, bencileyin Akdeniz insanları, Balkanlar'ın iç bölgelerinde yaşamayı bilemez, belki Adriyatik Denizi kıyılarındaki soğuğa katlanırız.
"havalar iyice soğudu!" diye başlamıştım lâfa.
Nâzım Hikmet, bir şiirinde, okurlarını uyarır, "bu dünya soğuyacak" der. 
iklim değişimleri ile ilgili bir çok kurum var bugün dünyada. geçmiş soğuklarla bugünkü soğukları karşılaştırmak için bilimsel verilere ihtiyacımız var. geçmiştekinden daha soğuk bir hava hissetmişsek, bilim adamlarına danışmak gerekir. Birleşmiş Milletler de, iklimin değiştiğini saptıyor, geçen yıl, bir İklim Değişmeleri Konferansı yapmışlardı Kopenhag'da. 
Nâzım Hikmet'in "bu dünya soğuyacak" derken, bir "müneccim" gibi, iklimlerin de değişeceği tezini öne sürdüğünü kabûl edebiliriz. 
bunda, elbette, bireylerin hassasiyetlerinden daha çok milletler ve devletler hassas olmalıdır. 
"havalar, iyice soğudu!"
Orhan Veli'nin "beni bu güzel havalar mahvetti!" şiirindeki gibi, ama, bu kez "mahvolmayacağız", bu kez, Atatürk gibi "hayatta en hakikî mürşit ilimdir!" deyip bilimin yol göstericiliğine güveneceğiz.    
SİNAN ÖNER             

About Me

My photo
Mersin, Türkiye
Historian, Poet, Translator, Novelist, Cinema Writer